Muriel Spark – Sürücü Koltuğu

“Sonra bu kumaş leke de tutmaz,” diyor tezgâhtar kız. “Leke tutmaz mı?” Tezgâhtar kız, “Yeni tip bir kumaş,” diyor. “Özel işlem görmüş. Lekelenmiyor. Diyelim birazcık dondurma bulaştırdınız üzerinize ya da bir yudum kahve falan döktünüz, bu elbisede leke kalmaz.” Genç bir kadın olan müşteri birden elbisenin fermuarını, yakasındaki kopçayı yırtarcasına çekelemeye başlıyor. “Çıkartın şu şeyi üstümden,” diyor bir yandan da, “Çıkartın. Hemen.” Tezgâhtar kız müşteriye bağırmaya başlıyor. Oysa müşteri sırtındaki parlak renkli elbiseyi bu dakikaya kadar pek beğenmiş gibiydi. Elbisenin kumaşı beyaz üzerine yeşil ve mor dörtgenlerle örneklenmiş; yeşil dörtgenlerin içinde mavi benekler, mor dörtgenlerin içinde de siklamen renkli benekler var. Bu model iyi satmamış. Yeni leke tutmaz kumaştan yapılma başka modeller satmış ama bu elbise -ve aynı modelin arkadaki stok odasında gelecek haftaki büyük indirimi bekleyen üç ayrı bedeni- çoğu alıcıların zevkine göre fazla cafcaflı gelmiş. Oysa elbiseyi şimdi telaşla çıkartan ve büyük bir sinir içinde yere fırlatıp atan müşteri ilk giydiğinde hoşnutlukla nerdeyse gülümsemiş, “İşte aradığım elbise,” demişti. Satıcı kız eteğin bastırılması gerektiğini söyleyince müşteri, “Peki ama elbiseyi yarına kadar isterim,” demişti. Kız, “Cumadan önce yapamayız, özür dilerim,” diye yanıtlamıştı. Müşteri de, “Ha, ben kendim yaparım öyleyse,” diyerek dönmüş, elbiseyi boy aynasında iki yanına dönerek hayranlıkla süzmüştü. “Üstüme iyi oturdu. Renkler de nefis.” Tezgâhtar kız, “Sonra bu kumaş leke de tutmaz,” demişti, besbelli hoşnut müşteriye onu da sunmak umuduyla gözleri gene leke tutmayan ve aynı biçimde elde kalmış olan bir başka yazlık elbiseye doğru kayarak. “Leke tutmaz mı?” Müşteri elbiseyi çıkarıp yere fırlatmıştı. Tezgâhtar kız açıklamasını sesiyle desteklemek istercesine bağırıyor: “Kumaş özel işlem görmüş… diyelim bir damla likör döktünüz üstünüze, siliyorsunuz, tamam! Bayan, bakın yakayı yırtıyorsunuz.” Müşteri, “Sen benim üstüme öteberi döktüğümü mü sanıyorsun yani?” diye tiz sesle bağırıyor. “Doğru dürüst yemek yemesini bilmiyormuş gibi bir halim mi var?” “Bayan, ben kumaşı anlattım yalnızca; siz tatil için dışarıya gittiğinizi söyleyince, yolculuk sırasında insanın üstü b Geniş cadde boyunca yürüyor, gözleri vitrinlerde gereksindiği elbiseyi, edinilmesi şart olan elbiseyi arayarak. Dudakları hafifçe aralanmış; oysa on sekiz yaşından beri, yani on altı yıl ve birkaç aydır, hastalandığı aylar dışında kesintisiz olarak çalıştığı muhasebe bürosunun gündelik hoşnutsuzluklarıyla dudakları hep kısılıdır. Dudakları, konuşup yemek yediği zamanlar dışında, bir bilanço sayfasının cetvelle çekilmiş çizgisi gibi hep kısılı durur, eski moda dudak boyasıyla dümdüz çizilmiş, yargılayan, kesin hüküm veren bir ağız, dakik bir aygıt, ağız değil bölük komutanı sanki. Altında beş kadın, iki erkek çalışıyor. Üstünde de iki kadınla beş erkek var. Amiri ona iyilik olsun diye öğleden sonra izin vermişti, cuma öğleden sonra. “Daha bavulunu yapacaksın, Lise. Evine git, eşyanı topla, dinlen.” Lise buna karşı koymuştu. “Dinlenmeye ihtiyacım yok daha bütün bu işler var bitirmem gereken. Bak…bunlar işte.” Amir, şişman, ufarak bir adam, ona ürkmüş gözlüğüyle bakıyordu. Lise gülümseyerek başını masasına eğdi. Adam, “Sen dönene kadar bekleyebilir bunlar,” demişti, çerçevesiz gözlüğü, Lise’in yukarı kaldırdığı gözlerine karşı cesaretle meydan okuyarak. O zaman Lise isterik bir gülme krizine tutulmuştu. Gülmesi kesildiği zaman da birden gözyaşları boşanarak ağlamaya başlamıştı. Öbür masalardaki kıpırtılar ve ufarak şişman amirin silkinerek geri geri gidişi Lise’e, beş yıldır yapmamış olduğu bir şeyi şimdi yeniden yapmış olduğunu anlatmıştı. Lise tuvalete doğru koşarken, bir yolunu bulup onu izlemeye, ona yardım etmeye çalışan iş arkadaşlarına doğru haykırdı. “Rahat bırakın beni! Bir şey yok. Önemli değil!” Yarım saat sonra ofistekiler, “Senin iyi bir tatile ihtiyacın var, Lise,” dediler. “Tatil yapman gerek artık.” “Yapacağım zaten,” dedi Lise. “Çılgınlar gibi eğleneceğim!” Sonra altında çalışan iki erkekle beş kızı ve titreyip duran amirini teker teker süzdü, dudakları hepsini tamamen geçersiz kılabilecek bir çizgi gibi dümdüz. Şimdi, mağazadan ayrıldıktan sonra caddede yürürken dudakları, gizli bir çeşninin tadına bakacakmışçasına, hafif aralık duruyor. Burun delikleriyle gözleri de her zamankinden biraz daha açık; sezdirmeden, ama bütünüyle tek bir misyonda gözlerine eşlik ediyorlar: alınması şart olan elbisenin keşfedilmesi. Kadın, yolunu değiştirerek büyük bir mağazanın kapısından içeri giriyor. Yazlık Bölümü: Lise aradığı elbiseyi görmüştür. Limon sarısı bir üst, eteğindeyse portakal rengi, leylak rengi ve mavi, paklak V biçimi desenler var. Lise elbiseyi giymiş, aynada kendine bakarken, “Leke tutmayan kumaştan mı bu elbise?” diye soruyor; “Leke tutmayan mı? bilmiyorum ki, Hanımefendi, yıkanabilir kotondan ama yerinizde olsam kuru temizlemeye verirdim. Çekebilir.” Lise gülüyor; tezgâhtar kız, “Bizde leke tutmayan cinsten herhangi bir şey yok,” diyor. “Ben hiç duymadım öyle şey.” Lise ağzını düz bir çizgiye dönüştürüyor. Sonra, “Bunu alıyorum,” diyor. Bu arada bir askıdan, ince kırmızı beyaz çizgili, beyaz yakalı bir yazlık pardösü almaktadır; bunu çabucak yeni elbisenin üstüne giyiyor. “İkisi bir arada olmuyor, tabii,” diyor tezgâhtar kız. “Ayrı ayrı giymeniz gerek.” Lise ona kulak vermiyor gibidir. Kendini incelemekte. Giyinme odasının aynasında bir şu yana, bir bu yana dönerek. Pardösünün önünü, altındaki elbise görünecek biçimde açık bırakıyor. Dudakları aralanıyor, gözleri kısılıyor; bir an kendinden geçmişçesine derin bir soluk alıyor. Tezgâhtar kız, “O elbisenin üstünde pardösünün havası hiç anlaşılmıyor, hanımefendi,” diyor. Lise, şimdi birden onu duymuş gibidir, gözlerini açıp dudaklarını kapatıyor. Kız, “Bunları bir arada giyemezsiniz ama nefis bir pardösü,” demektedir, “Düz renk bir elbise üstüne giyildiğinde, beyaz, lacivert falan, ya da akşam için…” “Bir arada pek güzel gidiyorlar,” diyor Lise ve pardösüyü sırtından çıkararak özenle kıza uzatıyor. “Bunu alıyorum, elbiseyi de. Eteğini kendim bastırabilirim.” Kendi eteğiyle bluzuna doğru uzanırken kıza, “Bu elbiseyle pardösünün renkleri tam bana göre,” diyor. “Son derece doğal renkler.” Kız, “Tabii, önemli olan insanın içine sinmesidir, hanımefendi, öyle değil mi?” diyor, yatıştırıcı bir sesle. “Giyecek olan sizsiniz.” Lise bluzunun düğmelerini hoşnutsuzluk belirterek ilikliyor. Kızın peşine takılıp yürüyor, parayı ödüyor, üstünü versinler diye bekliyor. Kız ona ilkin paranın üstünü veriyor sonra da içinde elbiseyle pardösü bulunan kalın kâğıt poşeti uzatıyor. Lise poşetin üstünü, içine göz atabilecek kadar aralıyor, elini sokuyor, her bir giysinin sarılmış olduğu ince kâğıtların birer köşesini yırtıyor. Niyeti besbelli, kendine yanlış giysi verilmemiş olmasından emin olmak. Tezgâhtar kız konuşmaya hazırlanıyor: “Her şey tamam mı?” diyecek belki de. Ya da “Teşekkür ederiz, Hanımefendi, güle güle,” hatta belki, “merak etmeyin,” diyecek, “her şey tamam.” Ne var ki Lise, ondan önce konuşarak, “Renkler birbiriyle fevkalade gidiyor,” diyor. “Burada, kuzeydeki insanlar renkleri hiç tanımıyorlar. Tutucu, eski moda kimseler! Bir bilseniz! Bu renklerin karışımı öyle uygun ki bana. Tam bana göre.” Yanıt almak için beklemiyor. Asansöre doğru da gitmiyor. Ayaklı askılarda duran bir sıra elbisenin arasından kararlı bir tavırla kendine yol açarak, aşağı inen yürüyen merdivene doğru seğirtiyor. Merdiven başında zınk diye durup ardına dönüyor, sonra da, umduğu şeyleri görüp duymuşçasına gülümsüyor. Tezgâhtar kız müşterisinin merdivene binip gittiğini, kendisini görüp duyamayacağını sanarak bir başka siyah elbiseli tezgâhtar kızla konuşmaktadır: “Bütün o renkler bir arada!” diyor. “Öyle renkler ki, aklın durur! Bir de diyor ki bu renkler çok doğalmış. Doğal ha! Kuzeydeki insanlar, diyor…” Lise’in baktığını ve duyduğunu görünce kızın sesi kesiliyor. Kız askıdaki elbiselerden birini düzeltiyormuş ve bambaşka bir şey söylüyormuş gibi yapıyor ama yüzünün ifadesini pek değiştirmeden. Lise yüksek sesle gülüyor, yürüyen merdivene binip aşağı iniyor.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir