Suat Yagmuroglu – Garantili Kiz Tavlama Sanati

ÇOK TANRILI DİNLERDE CİNSELLİK Yeni Gine’nin, Polinezya’nnı, Endonezya, Afrika ve Güney Amerika’nın dinsel sanatı, Hindistan ve Japon tapmakları kadar müstehcendir. Kültürün ilk aşamalannda, ilkel avcı kabilelerinden bizim uygarlığımızın doğduğu tarımsal toplumlara kadar, hemen hemen her dinsel tören, müstehcen dans ve sarkılan, gerçek ya da sembolik cinsel birleşmeyi ve hattâ fahişeliği kapsamaktadır. Dinsel sembolizmin ve törenlerin şehevîliği, kültürün yüksek düzeylerinde sınırlandırılma eğilimindeyse de, aynı nitelik, bunlardan hemen önceki aşamalarda en yaygın biçimiyle yer almıştır. Bu dunun, Özellikle İlerlemiş ve yüksek uygarlığa ulaşmış milletlerin eski dinlerinde göze çarpmaktadır. Mısır’ın karmaşık mistik teolojisi, cinsel sembolizmle işlenmişti. Babil, Küçük Asya ve dağınık Sami kolonilerinin dinleri, törenlerinin müstehcenliği ile ün salmıştı; ralübeleri kutsal fahişeydi ve fahişelik her kadına yüklenmiş bir zorunluluktu. Ilcrcılot. “Mısırlılar ve Yunanlılar dışında bütün milletler, tapmaklarında cinsel ilişkide bulunurlar” der. Fakat belirttiği bu istisnaları kendisi bite çürütmektedir. Müstehcenlik ve serbestlik, sonraki dönemlerde en yüksek noktasına ulaşmışsa da, Yunan dini, Babil ve Suriye dinlerinin benzeri unsurları kapsamaktaydı: Tapmaklara bağlı genelevler vardı; cinsiyet organları sembolleri, töresel müstehcenlik ve cinsel birleşmenin toplumca kutlanması, en kutsal törenlerin baş unsurları olarak son anına kadar devam etmiştir. Söz gelişi, Koma’ıun sert ve basit dininde bile, hem de en çok saygı gören “enlerde, taunların sembolik cinsel organları çeşitli müstehcenlik Vc sembolik cinsel birleşme yer almaktaydı. İlkel insanlığın temel ihtiyaçları ve istekleri, böylece dinsel törenlerin ilk hedefleri, bitki, hayvan ya da insan olsun, kabileyi artırmak ve çoğalmayı sağlamaktır. Bu amaçlara varmak için kullanılan en yaygın tören biçimine “taklitçi tılsım” adı verilir. Av hayvanlarının çoğalmasını isteyen avcılar, o hayranın dişisi ya da erkeği gibi giyinir ve üreme hareketini taklit eder. Böylece, Sioux kabilelerinin ağır dansında, boğa kılığına girmiş erkekler, boğanın sığıra binmesini temsil ederlerdi ve töreni yöneten rahibe, törenin sonunda, bu hareketi sağlayan erkeklik organı sembolünü halka göstererek, “Yaratma, hayat ve ölüm gücünü elinde tuttuğunu” bildirirdi. Başka törenlerde cinsel birleşmeler yapılır; erkekler eşlerini değiştirirlerdi. Avrupa’nın avcılıkla geçinen insanları arasında da buna benzer törenlerin pek yaygın oldu ğunu ortaya koyan epey belirtiler vardır. Bu tören, Magdalen Çağı mağara resimlerinde bütünüyle görülebilmektedir. Ürünlerin yetişmesi de aynı töresel yollarla sağlanmaya çalışılırdı. Beş kıtada da yaygın olan inanca göre, tohum ekiminin verimli olması için. bunun cinsel birleşme hareketiyle birlikte yapılması gerekmekteydi. Bu cinsel birleşme Salvador’un PipdesIcri ve Hindistan’ın \lusqukilcri arasında tohumun toprağa girmesiyle aynı ana rastlatıhrdı. Bugün Hollanda ve Almanya köylüleri aynı tedbiri almakta ve tarla üzerinde cinsel ilişkide bulunmaktadırlar. Girit tarlalarında bereketli bir ürün almak için aynı tedbiıe başvuran Demeler ile lasioıı’uıı efsanesi, bunun Hellen dünyasında da yerleşmiş bir gelenek olduğunu göstermektedir. Tarım festivalleri, özellikle tohum ekmeye ve harman toplamaya ilişkin olanlar, dünyanın her yerinde ve her çağda genel cinsel hoşgörünün en belirgin örneklerini vermektedir. Afrika’da Bantlıların tarım festivalleri, “nitelik bakımından, lîaküs ayinlerini hatırlatır. Günlük hayatlarında ağırbaşlı olan kadın ve erkekler, ayin sırasında kendilerini şehvete bırakırlar. Onları seyrederken utanç duymamak imkânsızdır. Fahişelik serbesttir; ortam nedeniyle zina hoş görülür.” Hindistan’da hamıaıı festivali genel çapkınlık için bir işarettir ve buna gerekli gözüyle bakılır. Erkekler bütün gelenekleri, kadınlar utanmayı bir yana atarlar; kızlara tam bir serbestlik verilir.” Bu aşırı özgürlüğün belirli bir töresel amacı vardır ve bazen Kuzey Bomeo’nuıı Dayak kabilelerinde olduğu gibi, çok kısa sürelidir. Bundan hemen sonra, sosyal düzen eski biçimine döner. Cezayir’in tarım kesimini meydana getiren nüfusu, cinsel ahlâklılığı zorlamanın tarım hayatının başarısını engelleyeceği gerekçesiyle, kadınlarının aşırı çıplaklıklarına sınır konulmasını istemezler. Atina’nın lesmophoria’sı yani ekim bayramları, “Bereketlilik tılsımı”mn ilk karakterini -zayıf bir biçimde de olsa-korumuştur; kadınlar, bu bayramlarda ellerinde sembolik erkek cinsel organları taşırlar ve ayıp sözler söylerlerdi. Romalıların ekim bayramları olan saturnalia’nın yerini, şimdi Güney Avrupa’nın karnavalları almıştır. Bunlarda bile, son yıllara kadar erkeklik organı sembolleri taşımak modası vardı. Lıvjnium’da tanrı Ulıer. bir araba içinde tarlaların çevresinde dolaştırılır; kocaman erkeklfk organım kadınlar çiçeklerle süslerlerdi. Eski Ibraniler. en ciddi yeminleri, yemin edenin elini havalarına sürdürerek ettirirlerdi. Tanıklık etmek (testify), vasiyet (testameııtl gibi kelimelerin hepsinin testis (haya) kelimesinden türediği göz Önüne alınırsa, bu düşüncenin ne kadar yaygınlaştığı anlaşılabilir. Böylece cinsel birleşme eylemi, tanrısal varlığın kendini en açık biçimde belirttiği bir olay olarak görülür. Sofu Müslümanlar, kanlan ile cinsel birleşmeden önce, kısa bir dua ederler; yani böylece bu eylemin kutsal niteliğini kabul etmiş olurlar. İlk törenlerde cinsel faaliyetin etkileri, cinsiyetin toplumun refahını anırmak, tehlikeyi ve kötü talihi savuşturmak için kullanılmasına kadar uzanır. Bu yüzden, Avustralya’nın karaderi-lileri, fırtına başgösterince -refahlarım tehdit eden güçleri yatıştırmak için- genel bir cinsel cümbüşe başlarlar. Amerimi kabileleri -her türlü felâkette, salgın hastalıklarda ya da reisin hastalığı sırasında- tek çare olarak dinsel törenle lan işe! iğe başvururlar. Aynı Şekilde, bir talihsizlik karşısında kalan Patagoııyahlar, karılarını, önlerine ilk çıkan yabancıya teslim olma şartıyla, ormana gönderirler. Eski Ytınaıı’da da buna benzer düşüncelere rastlanmaktadır. Magna Gaııcia’lı Lokrianlar, düşmanları olan komşulannca tehdit edilince askerî bir bozgunu önlemek için, kanlarım bir ay *Qı kentin genelevlerine yerleştirmişlerdi. Korentlil’r, ülkeleri Pers istilâsı tehdidi altındayken, gösterdikleri yurtseverlik nedeniyle, fahişeler için bir anıt dikmişlerdi. Firavunlar çağından kaldığına hiç kuşku olmayan bir gelenek, bugün Aşağı Mısır’ın en saygıde ğer aileleri arasında pek geçerlidir. Bu ailelerin kadınları, tanrılarından bir şeyi Özellikle istediklerinde, Ahmed-el- Bedevi’nin Mu-lid’ine (ülkenin en popüler dinsel bayramlarından biri) katılmaya ve orada karşılarına ilk çıkacak erkeğe kendilerini vermeye ant İçerler. Toplum yararı için kadınlara yüklenen töresel görevler, bazı halklarda bütün kadınları kapsar, bazı halk grupları da, özel olarak seçilmiş, tanrının kanları savılan kadın rahibeleri ve lıierodülleri (Eski Yuııan’da tanrıya adanmış tapmak esirleri) görevlendirirler. Bu kadınlar, görevlerini ya tapmaklarda fahişelik yaparak ya da tanrının kutsanmış rahipleriyle kutsal birleşmede bulunarak yerine getirirler. Yaratıcı ve üretici kutsal gücün tabiatla insanlık arasında desteklenip yayılması için. sadece “cinsel birleşme yöntemi” kullanılmaz; şehevi heyecan veren her şeyin bu gücü tahrik edeceği düşünülür. Böylece her çeşit müstehcen söz ve faaliyetin dinsel tılsım amaçlarına yararlı olduğu kabul edilir. Bengalli Kochslara göre, “Tanrı, karşısında çıplak kadınların «aksettiğini görmekten, müstehcen şarkılar duymaktan hoşlanır ve karşılığında iyi bir ürün ve bereketli yağmurlar gönderir”. Bütün bu tılsımlı uygulamalarda başarıya ulaşmak için. çıplaklığın yardımcı olacağı yolunda evrensel bir kanı uyanmıştır. Bu çıplaklık, pagan ayinlerinin bir kalıntısı olan büyücülüğün bir şartıdır. Bugün Avrupa’nın kapalı topluluklarında hâlâ rastlanan yağmur yağdırma törenlerinde, bu, açıkça göze çarpmaktadır.* “Filozof, antropolog ve yazar Robert BrİtfauIfnuıı yukarıdaki sözlerini Milliyet yayınları arasında çıkan Aşkın Anatontisi’nden aidini. (G A.) Tek Tanrılı Dinlerin Doğusu Çok tanrılı dinlerdeki bu cinsel ayinlerin başlıca İki amacı vardı. Bu amaçların birincisi, tanrıları menir nun etmek; ikincisiyse, onların vereceği zararlardan kaçınmaktır. İkinci amaca yönelik ayinler kaçınma ve yas tutma ayinleridir. Bu ayinlerin karakteristiği cinsel perhizdir. Cinsel perhizin yamsıra, kendi kendini aşağılama, kendi vücuduna zarar verme, oruç, temizlikten kaçınma gibi işlemler de uygulanmaktaydı. İşte tek tanrılı dinler, ilkel ayinlerin sadece bu tarafını benimsemişlerdir. Tevrat’ta şöyle denilmektedir: .Ve başka birinin kana ile zina eden, komşusunun karısı ile zina eden adam, hem o, hem kadın mutlaka öldürülecektir. Ve babasının karısı ile yalan, babasının çıplaklığını açmıştır; ikisi de mutlaka öldürüleceklerdir; kanlan kendi üzerlerinde olacaktır. Ve bir adam gelirliyle yatarsa, mutlaka ikisi de öldürüleceklerdir, rezalet ettiler; kanlan kendi üzerlerinde olacaktır. Ve bir adam, kadınla yatar gibi erkekle yatarsa, ikisi menfur sev yapmışlardır; mutlaka Öldürüleceklerdir; kanlan kendi üzerlerinde olacaktır. Ve bir adam bir kadınla beraber anasını alırsa, alçaklıktır; aranızda alçaklık olmasın diye kendi-si ve kadınlar ateşle yakılacaktır. Ve bir hayvanla yatan adam mutlaka Öldürülecektir; hayvanı da öldüreceksiniz. Ve bir kadın bir hayvana yaklaşmak üzere onun yanma giderse, kadım ve hayvanı öldüreceksin; mutlaka öldürülecekler; ve kanlan kendi üzerinde olacaktır. İncil (Matta) ise, daha ileri giderek, zihnen de zina işlenebileceğini yazmaktadır: “…. Zina etmeyeceksin” denildiğini işittiniz. Fakat ben size derim: Bir kadına şehvetle bakan her adam zaten yüreğinde onunla zina etmiştir. Ve eğer sağ gözün sürçmene sebep oluyorsa, onu çıkar ve kendinden at; çünkü senin için azandan birinin yok olması, bütün bedeninin cehenneme atılmasından iyidir. Ve eğer sağ elin sürçmene sebep oluyorsa, onu kes, ve kendinden at, çünkü senin için azandan birinin yok olması, bütün bedeninin cehenneme gitmesinden iyidir. Ve: “Kim karısını boşarsa, ona boş kâğıdını versin” denilmiştir. Fakat ben size derim ki, zinadan başka bir sebeple karısını boşayan adam onu zaniye eder; ve kim boşanmış kadınla evlenirse, zina eder. Kuranın Nur Suresi ise şöyle başlamaktadır: Btı indirdiğimiz ve hükümlerinin tatbikini larz kıldığımız bir suredir. İbret (öğüt) alasınız diye onda apaçık ayetler indirdik. Zina eden kadınla zina eden erkeğin her birine yüzer sopa vurun. Allah’a ve ahire! gününe inanıyorsanız, bunlara Allah’ın dinini tatbik hususunda acımayın. Onların ceza görmesine inananlardan bir grup da şahit olsun. Zina eden erkek, ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da. ancak zina eden veya Allah’a eş koşan bir erkek evlenebilir. Btı, inananlara yasak edilmiştir. Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra ispat için dört şahit getiremeyenlere seksen sopa vurun. Onların ebediyen şahitliğini kabul etmeyin. İşte onlar, yoldan Çıkmış kimselerdir. Cinselliğin tarihiyle mülkiyetin tarihi arasında bir paralellik olduğunu söyleyen düşünürler bulunduğu gibi, cinselliğin tarihinin mülkiyetin tarihinin bir sonucu olduğunu öne süren düşünürler de vardır. Bunlara göre: Başlangıçta, aile. hukuk, ahlâk yoktu. Cinsel ilişki hiç bir kurala bağlanmamıştı. Erkek, rızasını aldığı her kadınla birleyebiliyordu. Sonraları srup halinde evlilik doğdu. Bu tür evlilikte, bir gnıptaki erkekler. Öbür gnıptaki bütün kadınların doğuştan kocasıydılar. Kandaşlık ya da yaş farkı gibi kısıtlamalar yoktu. Avın şekilde, öbür grubun erkekleri de beriki gnıptaki kadınların doğuştan kocası sayılıyordu. Bu dununda, doğan çocukların babası bilinemediğinden, çocuklar ananın oluyor ve zaten basit ev eşyası ve 12 T ev âletlerinden ibaret olan miras da anadan geçiyordu. Anıa dokumacılık ve tarımın icadı, hayvanların evci lleşt iril ip yetiştiril meye, madenlerin işletilmeye ve savaş esirlerinin tarımda kullanılmaya başlaması servet birikimine, biriken servetin de erkeklerin elinde toplanmasına yol açtı. Erkek Öldüğünde mirası anasına, ondan da çocuklarına (yani ölen erkeğin kız kardeşlerine) kalıyordu. Bu durumda, miras düzenini çocuklar lehine değiştirme eğilimi doğdu. Bunun için de “babası belli” çocuklar yetiştirmek ve mirasın babadan geçmesini sağlamak yetiyordu. Çocukların anaya değil, babaya ait olacağım ve babanın grubunda kalacağını kararlaştırmakla bu da sağlandı.. İşte kutsal kitapların yukarıda okuduğumuz katı buyrukları uygarlığın bu aşamasında onaya çıkan “babası belli” çocuklar yetiştirme ihtiyacına karşılık verdi ği için benimsenmiştir. Maddeci bir görüştür bu. Ahlâkın değişmesinin kaynağını maddî hayatın kaynağında arar ve bulur. Hayat Değişiyor Mu Ünlü İngiliz yazarı D. H. Lavvreııce İter uygarlığın bir başı ve bir sonu olduğunu (yani değiştiğini) ama bu değişikliklerin birbirine benzediğini ve insan doğasının hep aynı kaldığını öne sürüyor. Şöyle diyor Lawrence: 13 …. Çağdaş kadının yeni bir tip olduğu söylenmektedir. Gerçekten de Öyle midir? Geçmişte de bizimkine benzeyen pek çok kadının var olduğuna ve onlardan biriyle evlenmiş olsaydınız, onu şimdiki karınızdan hiç de farklı bulmayacağınızdan eminim. Kadın, kadındır. Yalnız çeşitli dönemlerden geçmiştir. Roma’da, Siraküza’da, Atina’da, Tep’te iki bin, üç bin yıl Önce kısa saçlı, boyalı, kokulu bayanlar vardı ve bugünkü boyalı, kısa saçlı ve kokulu lıaılımlarımız erkeklere neler esinliyorlarsa, onlar da onu esinlerlerdi. Bir Alman dergisinde bir karikatür gördüm: Modem bir gençle modern bir kız, otelin balkonundan gece denize bakıyorlar. Erkek, “Karanlık denizlerin üstünde yıldızların batışına bak” diyor. Kız, “Palavrayı kes, oda numaranı 32’dir” diye karşılık veriyor. İşte bu, “çok modem” kabul edilmektedir. Tanı anlamıyla modem bir kadın. Fakat Tiberias döneminde, Kapri’de kadınların Romalı ya da Kampanalı sevgililerine, aynı şekilde, “Palavrayı kes” dediklerine inanıyorum ben. Hattâ, Kleopatra döneminde iskenderiyeli kadınlann bile. Tarihin bazı dönemleri “modem”dir. Tarih tekerleği döndükçe, kadınlar “modern” olurlar, soma yine modernlikten uzaklaşırlar. Son imparatorluk çağında Romalı kadınlar gerçekten moderndiler. Plöleme döneminin Mısır’ında da Öyle… “Palavrayı kes” tipi modern! Yalnız, oteller başka türlü işletilirdi o zaman. Modernlik, bizim bu yakınlarda icat ettiğimiz bir s^y değildir; uygarlıkların sonunda gelmiştir. Sonbaharda yapraklanıl sararması gibi, bilinen her uygarlığın (İster Roma, ister Yunan ve Mısır olsun) sonunda kadınlar da modern olmuşlardır. Akıllıydılar, güzel giyinirlerdi. “Palavrayı kes!” derlerdi ve akıllarına geleni de yaparlardı. Hayat gerçekten değişmektedir. Artık Türkiye, elli yıl, yüz yıl önceki Türkiye; dünya, eski dünya de ğildir. Ahlâk, gün geçtikçe, cinsel ve dinsel niteliği” yitirmektedir. Lavvrence’in dediği gibi. kadınlann m o ” dernleşmesi, uygarlığın sonunun geldiğinin gerçekten /4 bir işareti olsaydı bile üzülmemek gerekirdi. Çünkü, uygarlıklar insanlığın adımlarıdır. İnsanlık uygarlıktan uygarlığa geçerek yol almaktadır. Cinsel Ahlâk Mı Cinsel Ahlâksızlık Mı Bizim gibi, düşünce özgürlüğünün bulunmadığı ülkelerin yazarları şu gerçeği acı deneylerle öğrenmişlerdin Eleştiri (iktidar sahiplerinin yıkıcı diye nitelendirdiği eleştiriler de) kaynağı “daha iyfye ulaşmak özlem ve düşüncesinde bulunan bir fikir demetidir. Bu bakımdan, yıkıcı olması imkânsızdır. .Asıl yıkıcı olan, “memleketin yüksek menfaatleri”, “binlerce yıllık geleneğimiz”, “ahlâk”, “din”, “millî birlik ve beraberlik” gibi kişiden kişiye değişen kavramlar öne sürerek eleştirinin önlenmesidir. Eleştiriyi önleyen toplumlar hayat damarlarından pek çoğunu kesmiş olurlar. Eleştiri tehlikeyi ve ondan kurtulma yollarını gösterir. Devekuşu gibi. başını kuma gömerek tehlikeden kurtulduğunu sananlar tehlikenin en büyüğüyle karşı karsı vadi rlar. Onların tek kurtuluşu ölümdür.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Yorum Ekle