Gerçeküstücülük sanat akımının domasında en önemli rol oynayan etkenlerden biri, ünlü psikanalist Freud’un bilinçaltı sorunlarını ve düleri açıklayan aratırmaları ve yöntemleridir. Freud’un psikanaliz yöntemine göre; insanın gizli kalmı, bilinç düzeyine çıkamamı istek ve düünceleri bilinçaltında gizlidir. Bu gizli bölüme ancak rüyalar, hipnoz ya da yarı rüyalı dönemler sayesinde girilebilir. Gerçeküstücüler için sonsuz bir kaynak ve özgürlük alanı salayan düler sanatçıları yönlendirmitir. Kimi zaman da dıarıdan etkenlerle düler yönlendirilmeye çalıılmıtır. Gerçeküstücülerin dülerin etkisiyle veya dü etkisindeymi izlenimi veren çalıma türü onerizmdir. R. Paseron onerizmi öyle açıklar: “Oneirik ya da düsel fantezinin resim alanına girmesiyle Sürrealizm, sayısız öncüleriyle soylu bir geçmie de sahip çıkarak, resim sanatının özel gelenei içindeki yerini almıtır. Dülerin resimle anlatılması, yüzyıllar boyunca tekrarlana gelmi ve zaman zaman her birine mitolojiler ya da dinler sahip çıkmı olsa da, gücünden hiçbir ey yitirmeyen fantezi, simgecilik, ima, büyü ve çılgınlıklar sayıca zenginlemeyi, bollamayı sürdürmülerdir (Passeron, 1982: 23).” Gerçeküstücülerin gerçeklik kavramlarını yakalamak için bavurdukları yöntemler otomatizm, dü kullanımları, halüsinasyonlar eklinde sıralanabilir. Bu yöntemlerin hepsinde ortak özellik olarak görülebilecek olan; bireyin ön plana çıkarılmasıdır. Duygu ve ötesindeki arayıların, bireyin kendini yeniden kefetme isteinden kaynaklanabilir. Bu kefetme istei ve arayıı dorultusunda yapılan çalımalar ve yorumlar bireyden bireye farklılık gösterebilmektedir. Bu durum gerçeküstücü sanatçıların üsluplarındaki farklılıın olumasının nedenidir. nsan bilincinin ne kadar muhteem olduuna iaret eden Freud, yaptıı çalımalarda öyle bir sonuca varıyor, “Görüp yaadıımız her ey bilincimizin bir köesinde saklanıyor ve tüm bu izlenimler bir gün tekrar üstü kapalı bir ekilde karımıza çıkıyor. Örnein; önce “beynimizin durup” sonra dilimizin ucuna gelmesi ve en nihayet “birden aklımıza gelmesi” tüm bunların anlamı ise, bilinçaltımızdaki eylerin açık bir kapı bulup tekrar bilinç düzeyine çıkmasından baka bir ey deildir. Aklımızın durduu zamanlar da olur. Sonra bir an gelir, bilinçaltının kapıları aralanır ve birçok ey kendiliinden ortaya çıkar.” Freud buna “esinlenme” (Garder, 1994: 459) diyordu. 122 Sigmund Freud’un kuramlarından esinlenen Andre Breton için bilinçdıı, dü gücünün temel kaynaı, deha ise bu bilinçdıı dünyasına girebilme yeteneiydi. Bilinç ile bilinçdıını bütünletirmek üzere, düsel dünya ile gerçek yaam “mutlak gerçek” ya da “gerçeküstü” içiçe geçmitir. Bunun yanı sıra uykusundaki rüyalardan etkilenen sanatçılar, kendi varolusal durumlarını eserlerinde ifade ederler. Rüyanın konusu sanatçının kendisidir. “Bir film gibi düünelim; yönetmeni, senaristi ve tüm oyuncuları da sanatçının kendisidir. Bu yüzden sanattan anlamadıını söyleyen kii aslında hiç kendisini tanımayan insan demektir” (Garder, 1994: 459). Gerçeküstücülüün kendi içinde en önemli ilkeleri olan, özgürlükçülüü ve bireyi ön planda tutmasıdır. Gerçeküstücülerin bireye yaklaımı kendi ifadeleriyle öyledir: “Sevdiim her ey, düünüp hissettiim her ey beni özel bir varolu felsefesine inandırmaktadır. Burada surrealite, doruca realitenin kendisindedir. Onun ne üzerinde ne de dıındadır. Bireyi içeren, aynı zamanda o ey tarafından içerilen de olabileceinden bunun tersi de olabilir” (Passeron, 1982:36). “Evreni kii ölçüsüne indirgeme yerine, kiiyi evren ölçüsünde bir bilinçlilie ulatırmak istiyorlardı” (Genç, 1983: 91). Dülerimiz sürekli salt gerçei yansıtmazlar. Bilinçaltımızda ekil bularak “imge” eklinde ortaya çıkarlar. Örnein; bir “peri masalı”nı ya da eski bir “söylence”yi günlük gazete dilinde anlatmak zordur. Fakat konu tiyatro, opera veya bale kalıpları içersinde anlatıldıı zaman müthi büyüleyici olabilir ya da bir resim diliyle, heykel diliyle gerçek bir yapıta dönüebilir. Çünkü konu düseldir, salt gerçek yoktur. Sigmund Frued bu 123 Resim 1: Rene Magritte, Decalcomania, 1966, tuvale yalıboya, 81 x 100 cm. durumu öyle açıklıyordu: “Her rüya küçük bir sanat eseridir ve her gece hepimiz rüya görürüz. Uykudaki yaklaık 2-3 saatimiz rüya görmekle geçer. Bu nedenle uykumuz bölündüü zaman sinirli ve huzursuz oluruz” (Freud,1991:122). Spinoza, imgelemi insanın doasına balı gelien ve sonuçlanan bir oluum olarak açıklar. mgelemi doal bir süreç olarak aldıından ve bu konuya yönelik bilgi mevcut olmadıından, imgelemin birtakım yanılgılara ve yanlılıklara neden olmasını doal karılar. Kant’ın imgelem hakkındaki görüleri öyledir; “mgelem bir nesneyi bulunmadıı zaman bile, sezgide canlandırabilme gücüdür” (Bozkurt, 1995: 286). Gerçeküstücülerin zengin sanatsal çalıma yöntemleri arasında Otomatizm ile bu mgelem görüünün yakınlatıı görülür. Gerçeküstücülerin kurucularından A.Breton, gerçeküstücü görü açısından mgelemi yorumlayıı öyledir; “Sürrealist imgenin çırpınılı doasına dikkatleri çekti. Bu özellikle bir yer sarsıntısını anımsatır. Fakat Sürrealist imge olayı imek gibidir, tıpkı onun gibi kısa sürüp büyülü gücünü zamanla yitirelebilecei düünülebilir. Ne var ki, acaba bu sorun mudur? mge seyredebilmek için yaratılmamıtır ki. Bunu yaamda tekrar tekrar keif olunması gerekir. Eer bu imgelerden çok fazlasına sahip olursak, onları silkeleyip atıveririz.” (Passeron,1982: 54).”
Rene Magritte – Gerçek üstücülük
PDF Kitap İndir |