Yazının tarihe geçmesiyle beraber Tanrı konusu hep tabletlerde yerini almıştır. Tarih öncesinde Tanrı insancının insanlar arasında var olup olmadığı konusu hep tartışılmıştır. İlk inançların insanlar arasına nasıl girdiği konusunda çeşitli teoriler üretildiği gibi; Tanrının tarihi konusunda da birçok teori üretilmiştir. Teizme göre Tanrı inancı “ilk insandan” bu yana hep var olmuştur. Tanrı inancının sapmalarla bozulduğu ve politeist inançların sonradan üretildiği teist çevrelerce kabul edilir. AntiTanrı çevreler ise ilk insanların ruhlara veya farklı inançlara yöneldiği -kutsal inançlarla hayatlarını sürdürdükleri, daha sonraları ise “politeizme(çok tanrıcılığa); Politeizmden Monoteizme(tek tanrıcılığa) yöneldikleri” savı cazip örülmüştür. Konu dönüp dolaşıp “Tanrı mı insanı yarattı, İnsan mı tanrıyı yarattı?” meselesine gelir. İleri sürülen bu sav, Teist düşünürler tarafından kabul edilememiş ve farklı bir bakış açısı var olagelmiştir. Teistler, ilk insanlara monoteist bir düşüncenin verildiği zamanla bunun yozlaştığı kanaatindeler. Tarihe baktığımızda her iki teorinin de kayda değer delilleri vardır. Bu konunun biraz üzerinde durmak yerinde olacaktır. *Tanrının Evrimi Biyolojide devrim yaratan Charles Darwin, on sekizinci yüzyılda “Türlerin Kökeni” adlı eseriyle büyük bir yankı uyandırdı. Teoriye göre İnsanlar dahi bütün canlılar evrelerden ve doğal seçilime uğrayarak bu günkü modern insan kıvamına gelmişlerdir. Evrim Teorisi tekâmüle-mükemmele doğru bir canlı evrimini savunuyordu. İnsanların aşağı seviyedeki basit canlılardan evirilerek “Homo Sapiens” türüne geldiğini savunduğu(bu günkü modern insanın atası) andan itibaren; ekonomi başta olmak üzere birçok alanda benzer teoriler üretildi. Dinler konunda da benzer teoriler ortaya atıldı. “Dinlerin Evrimi” teorisi birçok bilim insanı tarafından geliştirildi. 7 Din denildiği an hemen tanrı akla gelir. Kabile dinlerinden sistemli dinlere kadar bütün dinlerde tanrı birinci maddede yer alır. Budizm gibi dinleri bu söylediklerimize katmazsak bile sonuç itibarıyla tanrıyı nasıl tarif etiğimize bağlıdır. Lau Tzu’un anlatmak istediği Tao’ya tanrı diyenler olduğu gibi yol veya başka tanımlar geliştirenler de vardır. Nirvana veya Tao gibi kavramlar taraflarınca amaç edildiği için burada tanrı olup olmadıkları pek önem kazanmamaktadır. Tanrı yaratan, gözleyen veya kader tayin eden olarak tanımlandığı takdirde Buda’nın veya benzerlerin tarif etiği kavramlar tanrı olamazlar. Fakat sezgi ve huzur kaynağı olarak değerlendirdiği takdirde buna sıradan kutsanan bir simgeyi veya şahsı bile dâhil edebiliriz. O yüzden din ile kutsal nasıl ki ayrılmaz birer bütündürler, aynı şekilde tanrı tanımı da kutsaldan ayrılamaz. “Tanrının Evrimi” konusunu daha iyi anlamak için “Tanrının veya Tanrıların nasıl çıktığıyla” ilgili ve Hayal gücünüzün gelişmesi için sade bir örnek verelim. İnsanlar yırtıcı hayvanlardan korunmak için bir duvar kalkan edinmişlerdir. Zamanla toplumun vahşi hayvanlardan beri edildiği bir vakitte etrafta eskiden duvarı inşa eden atalar var olmadığı ortada iken; psikolojik olarak atadan kalan bu koruyucu duvar halk arasında bir giz olarak anlaşılmaya yol açılmış olabilir. İşte burada koruyuculuk ve ata yan yana geldiği takdirde kutsallık doğar. Artık duvarın işlevi veya nasıl koruduğu değil “salt bir korumak” sözcüğüyle kalınan insanlar artık bu koruyuculuk sıfatını genişletebilirler. Teberrük olarak alınabilecek bir parça taş bile gelecek nesli bu duvara sürükleyebilir. Zamanla işlevi genişleyen duvar “duvar tanrısı” olarak çıkıverir. Veya modern bir örnekle yola çıkacak olursak, öğrenciler kullandıkları kalemi üç dört sınav üst üste kullanıp bir bilgiye dayanmadan “uğurlu” sayabiliyorlar. Kolye, hediye, saç telli veya eş dostun eşyası uğurlu sayılabiliyor. Hatta gönül ferahlatıcı olarak insanların bir resmi veya hatırayı sürekli aralarında yaşattıkları gözlenebiliyor. Üstelik toplum arasında itibar gören aydın, peygamber, âlim, evliya, filozof, kahraman veya kabile reisleri topluca anmalara ve hatıralara tabi tutuldukları için çar çabuk 8 kutsanabilme pozisyonları vardır. Bu örneklerle yola çıkacak olursak sümmer, babil, yunan, roma vb. tanrılarının nasıl oluştukları sezgilerini gösterebilir. Ortaya atılan “dinlerin evrimi” teorisini daha iyi anlamak için tarihte dinlerin nasıl bir sıralama izlediklerine göz atığımızda gerçekten “kutsama anlayışı-çok tanrıcı ve tek tanrıcı” bir sıralama görmek mümkündür. Fakat burada bazı sıkıntıların olmadığı da söylenemez ki bir sonraki bölümünde işleyeceğiz. Medeniyetin ve sınıfsal yapının Sümerlerde meydana geldiği genel olarak bilim adamlarınca kabul edilmiş durumda. Sümerlerin dini anlayışı çok tanrıcıydı. Sümer-Babil-Asur, Mısır, Yunan-Roma-Eski Cerman- Kelt-Salav dinlerinde çok tanrıcı tasavvur görülür. Zerdüşt-İbrahim-Musa-İsa-Muhammed sıralı bir Monoteist çizgi kabul edilir. İsa dininin Roma paganizminden etkilenip baba-oğul-kutsal ruh üçlüsünü oluşturduğu bir gerçektir. Mitraizm, Hinduizm, Roma paganizminden oluşan Hıristiyanlık, daha sonraları Felsefi tartışmalarla ve Muhammed’den etkilenerekten “üçte birlik” diğer ismiyle tek tanrıdan üç yansıma fikrinin yaygınlaştığı gözlenir. Musa’nın uzun süre Mısırdan kaçıp bilginlerle konuşup dinini onlardan teşkil ettiği hep vurgulanır. Fakat Babil kuşatmasından sonra (Musa’nın yazdığı) tevrat’ın yakıldığı daha sonra Zerdüşt’ün dininden etkilenilerek tekrar yazıldığı ve Yahudiliğin oradan kaynaklandığı söylenilir. Her ne kadar Yahudi ilahiyatçılar dinlerinin “tek tanrıcı” olduğu savını güçlendirmeye kalkmışlarsa da, Tevrat’a baktığımızda kan kusan bir kabile tanrısı göze çarpar. Tevrat’a her ne kadar mısır tanrılarıyla mücadele içerisinde olan bir kabile tanrısı olduğu gözükse de bu Yahudi bilginler tarafından kabul edilmez. İbni Meymun gibilerin İslam’dan etkilenip Tevrat’ı yorumladığı ve Felsefe çizgisine sadık kaldındığı düşünüldüğü zaman “gerçek Tevrat” hangisidir sorusunu meydana getirir. Her ne kadar felsefe ve mistiksizim etkisinde kalan âlimler ve bilginlerin çabaları bazen boş görülse de bizce geleneksel halk tabasından daha ciddi yorumlar yapmışlardır. Ve öze daha sadakat göstermişlerdir. 9 Tevrat’ın tanrısı Arabistan da ateşli bir “Monoteist” kılıfına büründüğü “dinlerin evrimi” tezine bir delil olarak alınmıştır. Gerçekten de “ateşli bir monoteist” olarak Kuran’ı kabul etmek doğru bir yaklaşımdır. Fakat burada yaklaşımların nasıl olduğuyla ilgili bir soru da sormak gerekir. Bu çalışmamızda amaçlanan “tanrı var mıdır? Yok mudur? Konularından daha çok nasıl bir tanrı? Üzerinde durulacaktır” Her şeye rağmen objektif olmayı çok isterim. Fakat olaylara bakarken objektif olmak kadar zor bir şey de yoktur. Çünkü sübjektif olmak çok kolaydır ama objektif olmak isteğe bağlı olmaktan çok “olaya nasıl bakıldığıyla?” ilgili olduğu için çok güç bir durumdur. Her durumda her insanın bir amacı ve tarafı olduğu için tarafsız olmakta imkânsızdır. İşte biz bu kitabımızda tarafsız olmaktan çok olayları okuyucuya olabildiğince sade bir şekilde sunmak ve çıkarımlarımızı iletmektir. Çünkü tek tarafın delilerini vermek aynı zamanda diğer tarafı yok saymaktır. *Evrimin Tanrısı Geçen bölümde “dinleri evrimin” adlı bölüm de ne söylendiğinden çok ne söylenmek istendiğini kısaca kendi analizimizle sizlere sunmaya çalıştık. Bu bölümde “evrimin tanrısını” anlatacağız. Son zamanlarda genellikle tüm dinlerin “tek tanrı” inancına yanaştığı ve bu inanç etrafında birleşmeye çalıştığı bir “tanrının evrimi” i çağrıştırmaktadır. Gerçekten bütün dinlerin İslam’ın başını çektiği “monoteist” anlayışı zaman geçtikçe daha pürüzsüz hale getirildiği bir gerçektir. Bu “tanrının evrimine” kanıt mıdır, değimidir? Ayrı meseledir. Zamanla tek tanrının da bertaraf edileceği hatta herkesin dinlerden kurtulup dinsiz yasayacağını söyleyen bilginlerde yok değildir. Bu gibi kehanetler veya teoriler bizim konumuz dışındadır elbette. Tanrı inancı noktasın da tek taviz vermeyenler bile Sümer dinlerinde ve daha önceki ruhçuluk gibi inançların yaygın olduğu kanaatindeler. 10 Evvelki konuda medeniyetin Sümer ile başladığını vurgulamıştık. Burada ”tek tanrıcı” savı destekleyecek delilleri sunduktan sonra yorumu sizlere bırakacağız. “An” Sümer, babil ilahlar meclisinin başıdır. Hatta bir heykeli bile olmamıştır. Ulaşılmaz bir yerdedir. Mekânı göklerin en üstündedir. İşte burada “An” İslam gözüyle bakıldığında “Allah” ile aynı sözcükleri çağrıştırdığı düşünülebilir. Yanı sıra Nanna(ay) Utu(güneş) Ninurta(savaş) tanrılarının ise bağımsız tanrı değil birer sıfat olduğu düşünülebilir. Halk tarafından yozlaştırılarak bağımsız birer tanrı olarak anlaşıldığı savı öne sürüldüğü her toplumda tek tanrı inancının böylece örtüldüğü savunulur. Zaten İbrahim Peygamberin bir arayış içerisinde olduğu güneş, yıldız ve ayın tanrı olamayacağını bir üst tanrının olması gerektiği düşüncesiyle putları kırdığı Kuran’da geçer. Kürt olduğu ve UR (yeni ismi Urfa) şehrinde doğup peygamber olduğu kabul edilir. Mısırda 4.Amonefis adlı bir Firavunun “aton” diye tek tanrıyı savunduğu ve toplumu karşısına aldığı da göz önüne alındığında gerçekten tam anlamıyla bir “tanrının evrimi” düşünülemez. Fakat eskiden beri “tek tanrı” inancı var olduğu gibi genelde “çok tanrıcılık” vardır demek daha iyi olur. Aton’un ve İbrahim’in tanrısıyla Hıristiyanların ve Müslümanların tanrısı aynı mıdır? Sorusuna gelince: elbette ki burada net bir fikir beyan edilemez. Çünkü Servetus gibi ateşli bir tek tanrıcı Hıristiyan, Arius gibi daha farklı bir monoteist ile katı bir Ortodoks aynı kefeye konulamaz. Yine Allah’ın sıfatlarını dillendiren bir Eş’ari daha farklı olan Müşabihe ile Cehm bin Saffan’da aynı kefeye konulamaz. Tanrıya bakış açıları o kadar önemlidir ki şöyle diyebiliriz “Bana tanrını söyle senin ne olduğunu diyeyim” Tarih boyunca “tanrının evrimi” ile “evrimin tanrısı” zıt iki kutupta durmuşlardır. Biri “İnsanları Yaratan Tanrı” diğeri “İnsanın yarattığı Tanrı”… Biri İnsan merkezli, diğeri Tanrı merkezli… İşte burada biz Tanrının tarihi noktasında bir çıkış tarihi veremeyiz. Çünkü en eski belgelere, bulgulara bile baktığımızda insanların çeşitli doğa dışı varlıklara inandığı görülebilir. Örneğin ölülerini gömdükleri örnek gösterilebilir. Bunun bir çıkışı kabul edilirse bile bu çıkışın kendisi uydurma mıdır? Yoksa gerçekten “tanrı” diye bir varlık vardır ve farklı şekiller de anlaşılmıştır? İşte burada çıkışlar 11 üzerinde durulacağımıza “tanrının bizatihi kendisi” üzerinde durulursa daha iyi anlaşılabilir. O yüzden biz tanrının tarihini o kadar da uzatmadık. Zaten yeri gelince Tanrı üzerinde farklı yaklaşımları sergileyenleri ve bizim anladığımız tanrıyı açıklamaya çalışacağız.
Mehmet Salik Özalp – Tanrı Üzerine
PDF Kitap İndir |