Kemal Tahir – Kemal Tahir’den Fatma İrfan’a Mektuplar

K em al Tahir’in 1933 – 1938 y ıllan arasında Fatm a İrfan ’a yazdığı m ektuplardan oluşan bu derlemenin ünlü yazarım ızın edebi gelişim ine ve kendi kuşağındaki Türk aydınlarının yaşam serü ­ venine ışık tutacak nitelikte olduğu kanısındayız. K em al Tahir’in 25 yaşlarındayken el yazısıyla ve eski harflerle kalem e aldığı bu m ektuplar, F a tm a İrfan tarafından aslına tümüyle sadık kalınarak, ancak çok özel bazı bölümler çıkartılıp, m üm ­ kün olduğunca kronolojik bir sıraya konularak baskıya hazırlanm ıştır. A sıl metinde gerek yıpranma, gerekse karalam alar nedeniyle okunamam ış sözcükler ( ………………… ) olarak belirtilm iştir. Ayrıca, m ektuplarda adı geçen, özellikle edebi kişiler ve yapttlara ilişkin kısa açıklam alar dipnot halinde verilm iştir. (F .İ.S.) olarak belirtilm iş dipnotlar Fatm a İrfan ’m gerekli gördüğü açıklam alardır. K itabın sonunda, m ektuplarda geçen ve günümüzde genç kuşakların anlam akta güçlük çekeceklerini düşündüğümüz, çoğu Osmanlıca sözcük ve deyim leri kapsayan, say fa sırasına göre hazırlanmış bir sözlük bulunmaktadır. «M ektuplar»m Türk edebiyatı ve özellikle de Kem al Tahir’in yapıtları üzerine yapılacak ciddi araştırm alar için bir kaynak kitap olacağını um uyoruz. SAN D ER YA Y IN LA RI K em al Tahir, Üzgünüm, beni bağışlam anı dilerim. Y ıllardır kendime sakladığım m ektuplarını bugün gerçek sahiplerine, seni yetiştiren halkımıza geri veriyorum . Öyle bir yere geldin ki, Türk düşün, yazın ve devrim tarihinde 1933’lerden başlayarak bana yazdığın bu m ektuplar tarihin m alı olm ak gerekir. Bu m ektuplarda salt sevdam ız olsaydı onları yayınlam az, kim selere göstermezdim. Am a onlarda bugün hâlâ «kan ter içinde» yükseltilm eye sa ­ vaşılan özgürlük, bağım sızlık ve kardeşlik yapısının tem elindeki, yıllar yılı yıkılm ış yuvaların taşlarının ve harcındaki kanlı gözyaşlarının öyküleri var. O nlarda, yirm inci yüzyılın yetiştirdiği dünya çapındaki büyük ozan Nâzım Hikm et’le, tutuklanm adan önceki ve sonraki yazarlık ve «m apusanecilik» yaşantınız ve üniversitelerde ders olarak okutulm aya değer «sanat ve toplum bilim » söyleşileri var. Ve sevgi var, sevgilerin en ölümsüzü, en güzeli, en onurlusu : emekçi halk sevgisi. İstanbul Tutukevi’nden yazdığın 9.1.1939 tarihli m ek tu p ta: «… sevgili karıcığım , bu yirminci m ektubumuzun cevabıdır. Bunları birgün m utlaka sırasıyle neşretm eli imişiz, diyor Nâzım,» demiştin. O günün geldiğine inanıyorum. Bana on iki yaşım dan başlayarak ağabey, hoca, sevgili ve eş oldun. Yüce kişiliğin, bilgin ve sanatın önünde sonsuz hayranlık sevgi ve saygıyla eğiliyorum. FATMA İRFAN SERH AN 8.10.1933 Kızım 1, Sana bir rüyayı yahut da bir aşk hikâyesini yazıyorum. Ben bu rüyayı derin m analı gözlerini unutm adığım gibi unutm ayacağım . Şen de beni düşündükçe saçma ayrılık hasreti yerine hep bu rüyayı hatırla. Çünkü biz kilometrelerden kilom etrelere sevgi, sevinç, inanç bırakarak değil, bütün bu iç kuvvetlerini tam am layarak geçiyoruz. Sen yarın bir sürü sarı, kum ral, siyah saçlı küçük b aşlara, kocaman çocuk bakışlı gözlerinle hocalık vazifelerini yaparken, kazanılm ış yarınların m ağrur biriktireceksin. Ben taşını, toprağını, suyunu, yurdun kazancı için, gücüne, kol kuvvetine râm edenlerin sırasında, aynı yarınların bize sadık renklerini seyredeceğim. Bütün bunları sana öğretmek, seni inandırm ak için yazmadım. Biz bir ülküye bağlı ayrı yolların, vazifesini anlam ış, duyguları aynı yolcularıyız. B ir aşk hikâyesi. İşitiyorsun ya, bütün yurt delikanlıları Y arın’dan bahsediyorlar. Sanki anlattığım ız bu Yarın, gelmeyecekmiş, gelemeyecekmiş ve sanki biz ^on süratle ona koşm uyorm uşuz gibi… 1 Bu mektup temize çekilmeden, müsvedde halinde gönderilmiştir. Bir bölümü kurşun kalemle karalanmış yada düzeltilmiştir. Bir bölümü ise «Bir Aşk Hikâyesi» başlığı altında daktilo ile yazılmıştır. Ayrıca mektubun arkasında kardeşi Nuri Tahir’e çektiği anlaşılan bir telgrafın müsveddesi vardır (F.İ.S.). 10 K EM A L TAH İR’DEN Y arınları bugünlerin yaratacağına inanmak, onun güneşli olacağına iman etmektir. Dünden gelenler bize nasıl bu ferah günleri bıraktılarsa, biz de çok daha aydınlık bir Y arın’m eşiğinde dinleneceğiz; yeni yetişen doğu yolcularını selâm etleyip, onlardan iyi haberler bekleyeceğiz. Ve bu, sevgili, asırlarca böyle devam edecek, çünkü en büyük k afalar bugünün Y aıın ’ına ad koyamazken, gelecek Y arm lar’a biz ne diyebiliriz; ve gelecek Y arınlar bizim ak saçlarım ızı ne diye okşar? Her Yarın, delikanlıların om uzlarında taşınan bir bayraktır. Her Yarın, delikanlıların elinde genişleyen bir engindir. Hem, dikkat ediyor musun, Y arınlar, Allah kadar m üphem kalıyor. B ir fark ile ki, biz onlardan daim a iyi şeyler bekliyoruz. Biz iyi oldukça onlar da iyi olacaktır. (H ayr ü şer) Y arın’da değil, bizde ve bizim kilerdedir diyoruz, kızım. Bu sözleri kabul ediyorsan, gel biraz da akşam dan bahsedelim. Ben ön safın cebrî yürüyüşünde (D aha geride kalam azsın!) diye haykıran bir çok yeni Y arınlar bekliyorum. Bu akşam Yarın erken başlam ak için dinleneceğim; dinleneceğiz kızım … ★ * * İlk konak onuncu kilometrededir. M esafeleri ölçmek için kullanılan ölçüler artık değersizdir, ruhu kötürüm lerce başka, içi im anlılarca başkadır diye. Onuncu kilometre, sevgili, bazıları için ebediyyen a şılam ayacak bir yalçın, bazıları için on asırda geçilecek bir Sırat, fakat bizim için on senede vardığım ız birinci m erhaledir. ★ ★ + Beton katarlarını geride bıraktık diye ilk konak yerim izi çam kütüklerinden yapılm ış kulübelerle süslem işiz. B u geceyi de böyle geçireceğiz, kızım. (B ir gece için büyük yor­ FATM A İRFA N ’A M EK TU PLA R 11 gunluk) diyeceğini biliyorum. F ak at yorulm ak öyle bir hız alıştır ki, iç ateşim izi alevli tutar. Kulübem izin bir kapısı, üç penceresi var. Gel bak, pencerelerin birisinden engin denizler, ötekinden uçsuz bucaksız tarlalar, üçüncüsünden yum uşak akşam lar taşıyan yalçın d ağlar görünüyor. Kapının önünden toprak bir yol geçiyor, kızım. O toprak yol ki, geldiğim iz cihette ayak izimiz var… Gideceğim iz tarafta gölge bile yok… O toprak yol ki, aşkım ız kadar bizimdir. ★ k k Seni yolun tâ ucunda gördüm. Etekliğini deniz kokulu akşam rüzgârı savuruyordu. Güneşi bir gelincik gibi kum ral başında taşıyordun ve kolunda yiyecek dolu sepetim izi… Şarkım ızı söyleye söyleye geliyordun bana… Ben de o sıra yorgun atım ı çullarken senin söylediğin şarkıyı söylüyordum. Yanım a gelince sepeti yere bıraktın ve kasketini de ü stüne… E trafa bakm adan gözlerim e baktın. Bakıştık. saçları güneşin kırm ızı gelinciği ile süslü, boyasız tırnaklı kızım benim, bana her zamanki gibi tertemiz, bembeyaz geldin. O an dörtnallarda hayvanın yelesine m eyletmekten, p atikalarda ağırlık taşım aktan az eğilm iş sırtım ı düzelttim, göğsüm ü gerdim, kollarım ı bütün genişliğiyle açarak seni kucakladım . K ucaklaşıp öpüştük. Alnım daki sıyrıntıların, ellerim deki berelerin sebebini sormadın. Biliyordun ki, mini mini diken ve çivi yaraları, erkeğin için hattâ süs bile olamaz. Biliyordum ki, yüzümü Yurt sınırlarında kazandığım bir şarapnel yarası param parça etse, sen bana yine bugünkü gibi sevgi ve sevinçle koşacaksın. 12 KEM A L TAH İR’DEN Beygirim i okşadın. K azm a ile küreğimin yeni saplarını tebrik ettin. Yem ekten sonra kapının eşiğine yanyana oturduk. A yışığında yurttan, bayraktan, sevgiden konuştuk. ★ ★ ★ Anayurdu ve Anayurdun senin kadar temiz akşam ım içime sindire sindire şarkılarım ızı dinledim ağzından. Ve sonra yarını düşünmeden uyuduk, kızım. Vazifesini bulmuş, onun nasıl başarılacağını düşünm üş ve ezberlemiş olanların derin, saf ve kuvvetlendirici uykusuyla. * ★ * Andımızı bir daha tekrarlayalım Ete, paraya, üne bağlı, çarpık ihtirasları tanım adan, kalplerim iz, gözlerimiz, sözlerimiz bulutsuz Y urdu nasıl seviyorsak öyle sevişeceğiz. Selâm sevgili. Gözleri akşam lara, ruhu göklere benzeyen kızım, hoşça kal.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir