Haluk Tatar – Zafer Sizlanarak Kazanilmaz

Öncelikle bahar temizliği lazım, eğer yeterince temiz değilse gönül köşkün. Yıllardır vakit ayırıp bakımını yapmadığın camları onarmak lazım. Birileri giderken kapıyı her çarptığında sarsılan köşkün her yerini onarmak lazım. Biz seninle ne 6.2 veya 9.4 depremlerden geçtik. Vardır, vardır bir yerlerde yıkık dökük bir şeyler. Sahi şu açmaktan artık çekindiğin anılar dolu odalar? Küflü tavan arasındaki vazgeçilmişliklerin? Pes ettiklerini hangi dolaba tıktık? Bu bahar seninle bir gecekondudan, eski Türk filmlerindeki gibi iki katlı bir köşk yapalım mı? Önce temeli sağlam atacağız seninle. Dört kalın sütun lazım bize. Dört temel direği… Dört asla sarsılamayacak güvence… 1. Güvenilecek bir sen. Sana güvenmeyi öğrenmemiz lazım. Kusura bakma ama biliyorsun, bazen sen de sana en ihtiyacımız olduğunda başka konulara sığınıp kaçabiliyorsun. Senin herkesten önde senin var. Güven bana, sana biz yeteriz. Gerçi ben hayali arkadaşınım ama sen gerçeksin. Sana güvenmemiz için özgüven meselesini çözmeliyiz. 2. Kararlı bir karakter. Planları olan bir karakter… Plan. Hedef. Hayal demiyorum bak. Tamam, hayal kur ama bunları planlara dökelim. En çok istediğin şeyleri yapabilecek bir sen nasıl olmalı? İnsanların saygı duyduğu bir sen. “O varsa tamamdır” diyecekleri bir sen… 3. Genel kültür. Bak en çok çaba isteyen bu. Bunu hep güncel tutman lazım. Hiç sönmemesi gereken bir ateşi beslemek gibi düşün bunu. 4. Sağlık. Bu konu en ihmal edilendir genelde. Sorun çıkmadıkça umursamazsın. İçerinin odalandırılması ve dekorasyonu da mühim. Hasar Tespit Öncelikle bir ne haldeyiz bakalım. “Nelere sahibiz?” sorusundan çok “Neyimiz eksik?” diye soranlardansak bunu hallederiz dert etme. “Neden iPhone 20 değil de, üç yıl önce aldığım telefonu kullanıyorum?” diyorsan, onu da çözeriz. Mesele, sende ne eksik? Ne olmak istedik de olamadık? Sadece meslek olarak düşünme lütfen. İyi bir arkadaş, iyi bir sevgili, iyi bir eş, iyi bir anne veya baba… Uzar gider bu liste. Ya da şunu düşünelim. İnsanlar sana yeterince sevgi ve saygı gösteriyor mu? Evet? Hayır? Belki? Cevap belki ise hayırımsı bir belkidir zaten. Tırtık tırtık aldığın sevgiyi ya da saygıyı demiyorum. Ya da not defteri elinde şantaj ile ilgi merkezi olan öğretmen gibi yöneticiliği de… İlişkilerinde yalnız mısın? Dönüyor mu dünya sensiz de? Üzülme çaresi var. Ama önce seni öldürmemiz lazım. Hadi başlayalım, işimiz çok daha, seni gömeceğiz. Sonra yeni sen doğacak. Bu kitap bebek büyütme üzerine. Sen, 2.0 olan seni yani. Önce şu sorulara cevap rica etsem… Kendine ait ne kadar vaktin var? Bir gün içinde, bir haftada, bir yılda… Kaç dostun var? Dost ile arkadaş arası keskin bir ayrımın var mı? Dost sayın bir elin parmaklarını geçiyor mu? Cevabın evet ise, dostların sana bir iş kuracak parayı bir iki yıllığına borç verebilir mi? Haklısın, her şey para değil. Peki hasta olsan bir ay seninle aynı dört duvara tıkılırlar mı? Kendini ne kadar seviyorsun? Kendine saygın ne durumda? Sence insanlar senin neyini sevsin? Neyini sever? Ömrünün yarısına tanık olan kaç insan var ve bunlardan kaçı akraban değil? Unutmak istediğin kaç anı var? Peki kaç başarın var ki tanık olanın hayran olduğu? Kaç hayalin gerçekleşti? İstediğin bölüm, istediğin iş, istediğin insan… İstediğin zaman? Başrolde Sen Bu duyguyu yaşamış olmalısın. Başrolde senin olduğun bir filmi izliyorsun. Evet filmler kadar eğlenceli, romantik, aksiyonlu değil. Daha çok, şey diyebiliriz. Şey… Nasıl desem? Hadi kibar olacağım. Rutin. Kopyala-yapıştır. Geçen haftanı hatırla. Geçen ayını, işte onları senin hayat bölümlerinde aynı şekilde yeniden kullanıyoruz. Dizi bölümü gibi düşün her gününü. Hayalet seyirciler tüm gün seni izliyor ve sen onlara biraz yeni bir şeyler göstermelisin. Sahi en son ne zaman yeni birileri ile tanıştık? En son ne zaman o günün sonunda aklımızda kalacak ilginç bir şey yaşadık? En son ne zaman insanlar sen masadan kalkma, otur diye ısrar etti? En son ne zaman başrolde senin olduğun bu dizi ya da film çok eğlenceli oldu? Değişeceksin. Çünkü sen bile sıkılıyorsun. Kendine sormuyor musun? Hadi itiraf et! Benim hayatım bu mu demiyor musun? Bu sana da fragman gibi gelmiyor mu? Artık gerçek film başlamalı. Gerçek karakterler hayatına girmeli. Tüm hayatını yazsan kaç satır tutar? Çocuklarına anlatacak çılgınca ne yaptın? Hadi çılgını geçtim, rutin dışı? Tabii canım, yılda 15 gün tatile gittin. 15/365 yeterli. 350 gün çalış, 15 dinlen. Hayat bu be. Aç gözlerini ve çıkar ruhunu yataktan. Bir süredir komadasın biliyorsun değil mi? Ve kusura bakma eğer “Beş dakika daha uyuyayım lütfen” diyeceksen kimsenin umurunda değil. Gömül yatağına, piramidine. Ya da kalk, gör bak nerede neler var. Bu dünya sana ne saçmalıklar sunabilir. Hadi… KORKULARIN Başarısızlık Al sana bir cetvel meselesi daha. Kime göre, neye göre? Başarı ölçen insanları gruplamalıyız önce. Kısa cetvelli gıcıklar: Bunlara göre her şey eksiktir, herkes başarısızdır, o iş olmamıştır. Sadece çamurlamayı bilirler. “I ıh, olmamış abi işte” der o kadar. Bakarsın suratına, “Ne olmamış?” dersin. Suratında aynı ifade, “Ya olmamış işte” der tekrar. Bak, zaten bunun bildiği tek fiil “olmamak”. Sadece bunun zamanlarını çekimler. “Olmadı ki, olmaz, olmayacak, olmamış… Yani bence olmaz ama sen bilirsin.” Uzun cömert cetveller: Bunlar da gereksiz özgüven saçarlar herkese. Aldığın en gereksiz kıyafetlerin katili bunlardır. “Al kuzum çok yakıştı sana.” Ve mutlaka her konuda fikirleri pozitiftir. Aslında fikirleri yoktur. Ama pozitiftir. Dersin ki: “Kredi kartı 9000 ekside, maaş 2500.” Sana bakar ve “Dur be karartma hemen, bak yarın yeni bir gün” dediğinde umut akar içine yalandan üç beş saniye. Sonra devamını beklersin: “E?” Öyle bakar, o da hiçbir fikri olmadan. Senden daha mutludur, diz boyu cehaleti ile. İlk başta cahil olduğunu anlarsın ama gittikçe alışırsın ona. Dünyada başarısızlık diye bir şey yoktur ona göre. Her zaman bir yolu bulunur. Ama yolu o bulamaz. Sen bulursun. Yine de kısa cetvelgillerden daha iyidir. Yamuk cetveller: Aha da yaşam hataları. Bunların her sözü haybeyedir. Başarı kavramını ömürlerinde görmemişlerdir. Dersin ki: “Sıfır çekmişim finalde.” Suratına bakar, elini omzuna koyar: “I ladi be… Kokoreç yemeye gidelim mi, kafamız dağılır.” Bak bu ı iiınleyi öğelerine ayıralım mı? Hadi be: Aman zaten seni dinlemiyordum. Kokoreç: Zaten sen konuşmaya başladığından beri aklımda bağırsaklar var. Yemeye: Bunun nesnesi önemli değil. Seni bile yerim ama ağzıma bir şey girmeli. Gidelim mi: Soru gibi gelse de kulağına, ben zaten gideceğim. Kafamız dağılır: Seni dinlemedim ve dinlemeye niyetim yok. Konuyu değiştir. Umurunda değildir ki hayat. Sadece seninki değil, hiçbir hayat. Taş cetveller: Normalde cetvel, çizgi çizer ve sonra başka bir düzlemde başka bir çizgi çizer. Taş cetveller (ki genelde babalar) tek çizgi çizer. “Benim oğlum doktor olacak.” “Benim kızım mimar olacak.” O kadar! Onun kızı düşünmeyecek. Sadece taş cetvelin çizdiği çizgide ilerleyecek. Onların taş cetvelleri, taştan raylar çizer senin hayatına. O taştan raylardan sapamazsın. Sadece ileri gitmek vardır. Durmak da yoktur. Yavaşlar ya da hızlanırsın. Sen başarını bunlara göre ölçme lütfen. “He he” de, geç. Onlar öyle sansın. Sen kendi cetvelinle ölç hayatını. Başarıların hep bir sonraki için yeni cetveller olsun. Kimse ile yarışa girme. Onu geçmen demek, zamanında bitiş çizgisine varman demek değil. Ya o başaramazsa? Onu geçeceğim diye yoldan gözünü ayırma lütfen. Sen kendi kulvarında koş. Oldu da başaramadın, olsun başarama. Hiç düşmeyen; ya hiç koşmamıştır, ya hiç uçmamıştır.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir