Bilim adamı Bedrettin Cömert’in bilimsel kişiliğini bütünleyen öğretim üyeliği Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümüyle başlar. Bedrettin Cömert 1970 yılında asistanlıkla akademik çevreye girerken, Sanat Tarihi Bölümü Suut Kemal Yetkin’in yönetiminde geniş kapsamlı bir eğitim programı geliştiriyordu. Mümkün olduğu oranda tüm sanat tarihi alanlarını kapsayan, sanat tarihi eğitimini estetikle ve pratik atölye çalışmalarıyla boyutlandırmayı amaç edinen bir programdı bu. İşte bu kuruluş ve deneme dönemlerinde bölümüne katılan Bedrettin Cömert’in o günkü bilimsel donatımı bile, çok yönlülüğü ile programa boyut kazandıracak nitelikteydi, çünkü o, Roma Üniversitesi’nin Edebiyat ve Felsefe Fakültesi’nde, önce Edebiyat lisansı almış, sonra Prof. Garroni ile Estetik doktorasını tamamlamış, bu arada öğrencisi olduğu ünlü İtalyan Sanat Tarihçisi Gulio Argan’ın akademik çevresi ona batı sanatında güçlü bir temel kazandırmıştı. Bir yandan da, Wölflin, Panofsky ve Gombrich gibi batılı sanat kuramcıları üzerindeki çalışmalan ile gerekli kuramsal çerçeveyi oluşturmuştu kendisine. Bu yoğun öğrenim programının yanı sıra, Roma’daki öğrencilik yıllarında bile, Türkiye’de Varlık ve Forum gibi dergilerde, 50’yi aşkm şiir, deneme, eleştiri ve çeviri yayımlamıştı. Bunların arasında, yabancı bir ülkenin kültür ortamının ve yetkinleştirdiği yeni bir dilin verdiği coşkuyla yaptığı çevirilerin yanı sıra, adeta çağdaş Türk edebiyatından kopmayı yadsırcasma, Türk yazarlarım izleyip yazdığı eleştiri ve denemeler de yer alıyordu. Nitekim “Correndi di Cretica Letteraria Nella Turchia Odiema” isimli doktora tezi bile, 1950-1970 yıllan arasında Türkiye’deki eleştiri akımlarını inceliyordu. Böylelikle, Bedrettin Cömert Türkiye’ye dönüp üniversitede çalışmalanna başladığı zaman araştırıcılığa ve yazarlığa imzasını atmıştı. Bundan sonra çok yoğun ve çok sürekli bir çalışmaya koyuldu. Sanat Tarihi Bölümü’nde Mitoloji ve İkonografi derslerim vermeye başladı. Roma Üniversitesi’ndeki çalışmalarında klasik edebiyatla ve Hıristiyan kültürüyle olan yakın ilişkisi, bu konuda onun ayrıntılı bir kaynak çalışması yapabilmesini sağlamıştı. Bir yandan da Suut Kemal Yetkin ve o yıllarda bölümde ders veren Prof. Semavi Eyice’nin derslerine katıldı ve böylelikle Anadolu sanatına açıldı. Nitekim Mitoloji ve İkonografi dersi örneklemelerini Anadolu’da yoğunlaştırabiliyordu artık. Giderek doktora seminerlerini tamamladı ve “San Francesco Geleneği ve Giotto’nun Sanatına Etkisi” konulu tezi ile ikinci doktora derecesini, bu kez Sanat Tarihi doktorasını aldı. Önceleri, sanat tarihçiliğinin çözümlemeli, aynntıcı, tasvirci yöntemi ona çok renksiz görünüyordu. Nitekim Türkiye’deki sanat tarihçiliğini eleştiren birkaç yazı da yazdı gazetelerde, (“Flangi Bilimsellik” Banş, 10 Şubat 1972) fakat giderek, çok özenli bir çalışmayla 8 Estetik > Bedrettin Cömert gözlem ve yorum gücünün bireşimine örnek olacak böyle bir çalışmayı kendisi koymuştu ortaya. Doktora çalışmasında, bu arada geliştirmekte olduğu ikonografik temele dayanarak bir Giotto resimleri katalogu hazırlamıştı. Bu ikonografik katalogda resimlerin konusu Kutsal Kitap’taki Eski ve Yeni Ahit’in özgün öykülerine bağlanıyor ve gereğinde başka kaynak din kitaplarıyla destekleniyordu. Sanırım, bu Türk okuruna en yararlı olan yönüdür kitabın. Çalışmanın amacı, batı resminin en büyük yenilikçilerinden biri olan Giotto’nun sanat etkinliğini 13. yüzyıl sonlan, 14. yüzyıl başlan İtalya’sının toplum yapısı içinde değerlendirmekti, özellikle 13. yüzyıl İtalya’sında Hıristiyan din anlayışını daha doğal ve daha insancıl boyutlara ulaştıran San Francesco’nun din öğretisiyle, Giotto’nun sanatı arasındaki sıkı bağı vurguluyordu. Burada, kendisinin eleştirel ve estetik deneyimi işin içine giriyor ve Giotto’nun sanatının evrensel olma nedenlerine de eğiliyordu. Kitapta şöyle diyordu: “Düşünce ve sanat hiç bir zaman sıçrayarak ilerlemez. Her çağ, bir öncesi çağın sonucu olmaktan başka, bir sonraki çağın da tohumudur. Ancak bu yolla şimdi’yi geçmiş’e bağlama olanaklıdır. Evrensellik ancak bu koşulla kabul edilebilir. Bir sevgi, bir kin, bir özgürlük, bir adalet duygusu tarihsel bir taban ve kesintisiz bir oluş içinde olabilir.” Ondan sonra, Giotto’nun Ölü İsa’ya Ağıt isimli freskosunu buna örnek veriyordu: “İşte Giotto, bize, İsa’nın ölümünü dinsel bir simgenin kutsal ölümü olarak verirken, onu yere indiriyor, onu insan boyudan içinde sunup saydamlaştmyor ve bu ölüm umarsız bir anne suskunluğu, ağıt dolu bir dost çığlığı oluyor. İşte Tann’da ölüyor. Ama bu ölüm Tann’nm Oğlu’nun ölümü de olsa, bir anne9 Bedrettin Cömert > Estetik nin anne olmaktan ileri gelen taş gibi acısını susturamıyor… Demek ki, göksel de olsa kutsal da olsa, asıl gerçek bütün gerçek kendini bu dünyada gösteren gerçektir: Kutsal ancak duyusalla vardır, tanrısal bile, ancak bu dünyadaki somut gösterileriyle kavranılır bir duygu olur.. (Giotto’nun Sanatı, De Ki Yayınları, Ankara, 2007, s. 69-70). Aynca resmi, sözü iletmek, açıklamak için bir araç olarak gören Ortaçağ’dan sonra, başlı başına bir ifade aracı yapan Giotto’nun yöntemi, derinlik sorununa getirdiği çözümler, insanı, doğayı, doğrulukla yaratma çabası, Giotto’nun üslubundaki gelişme evreleri, freskolann tek tek çözümlemeleriyle ışığa kavuşuyordu bu kitapta. Giotto çalışmasından sonra, sanat tarihi ve plastik sanatlar konularına daha fazla eğilmeye başladı Bedrettin Cömert; 1974’te Sanat – Edebiyat dergisinin birinci sayısında çıkan “Resme Yaklaşım” konulu incelemesiyle Panofsky’nin ikonografi ve ikonoloji kavramlarının plastik sanatlara uygulamasını tartışıyordu. İlgiyle incelediği bir başka konu da, batıdaki sanat akımlan içerisinde plastik sanatlann yeri idi. Örneğin, ilk kez resim sanatında görülen izlenimciliğin, öteki sanat dallarını da içerdiğini açıklayan ömeklemeli bir denemesi ve Fütürizm üzerine bir yazısı Milliyet Sanat’ta yine aynı yıl yayımlandı (1974, no. 92, no. 107). Milliyet Sanat’ta yazdığı başka inceleme yazılarına Michelangelo, Giacometti gibi sanatçılar da konu oluyordu (1975, no. 122, 1976, no. 203). 1972-76 yıllan arasında Türk ve İtalyan edebiyatı, estetik ve eleştiri üzerine yazdığı yazılar 10 Estetik > Bedrettin Cömert yine de çoğunluktaydı. Fakat bu arada giderek dil ve dilbilimi çalışmalarını yoğunlaştırıyordu. Soyut ve Yansıma’ya yazdığı bir dizi yazı ile Türkiye’de büyük eksikliğini duyduğu dilbilim alanında temel ilkeleri yaygınlaştırmaya çalışıyordu. Bedrettin Cömert’in günlük konuşmalarında savunduğu şeylerden biri, sanat kuramlarının soyut kalmaması, yaşam deneylerine indirgenmesiydi. Estetik bilimi için şöyle diyordu: “Estetik bilimi, gerçeklikten kopuk garipliklerle uğraşmaz. Estetik, şimdiye dek üretilmiş tüm sanat yapıtlarının ortak ve benzer yönleri irdeleyerek belirli ortak özellikler ortaya koymaya çalışır, bu yolla gelecek deneylerimiz için bize bilinçlenme ve tat alma olanaklan sağlar. Sanat tarihçiliğinin eylemini boşa harcamasını önlemek için ona süzülmüş yöntem deneyleri, billurlaşmış kuram birikimleri sunar.” Nitekim bunları söyleyen Bedrettin Cömert, 1975’te M.E. Bakanlığı Mektupla Öğrenim Programı için, Estetik’in temel ilkelerini en kolay en anlaşabilir çizgileriyle Estetik I. adlı el kitabında verdi. “Sanat tarihçisi bir sanat yapıtını estetik biliminin sunduğu araçlarla değerlendirip, gerçek tarihsel yerine oturtabilmek için eleştirel bir tavırla yapıtlara girebilmelidir. Ancak eleştiriyle, bir ürünün sanat yapıtı olup olmadığı saptanabilir,” diyen Bedrettin Cömert’in, Gombrich’in “Sanatın Öyküsü”nü çevirme isteği bundandı, çünkü çevirinin önsözünde de belirttiği gibi, Gombrich bu kitabında sanatı, sanat dışı etkenlerle boğmamıştı. Aslında beğeninin evrimi sergileniyordu bu kitapta;

Bedrettin Cömert – Estetik
PDF Kitap İndir |