Haluk Çağlayaner – Aile Hekimliği II – İYCÜ 156

Hekim ve hâkim Arapça hükm ortak kökünden türemiĢtir. Hekim kelimesi “hîkmet (bilgelik) sahibi” anlamını da içerir. Türkçede çok yaygın olarak kullanılan doktor kelimesi ise Latince “docere” öğretmek fiilinden türemiĢtir; öğretici, öğretisi olan anlamlarına gelir. Hekimlik pratiği tıbbî bilgiler toplamına, bu toplam ise bilimsel buluĢlar, klinik gözlemler, analiz ve yorumlardan oluĢan sonsuz bir zincire bağımlıdır. (2) Hekim, sahip olduğu bilgi birikimini meslektaĢ ve hastalarıyla paylaĢmasını bilen, öğretici kiĢidir. Tıptaki ilerlemeler yeni bilgilerin edinilmesine dayanır; yeni bilgilerin edinilmesi çoğu kez hastaların katkısını gerektiren araĢtırmalar sayesinde mümkün olur, tıbbî bakımın niteliğinin (kalitesinin) yükselmesi de edinilen bu bilgilerin yayılmasıyla gerçekleĢir. (2) Öğretme, eğitme görevi hekimliğin ülkemizde en çok ihmâle uğramıĢ yönlerinden biridir. Ülkemizde hastaneye baĢvuranların % 90‟ının sorunlarının 1. basamakta çözülebileceğini, öte yandan hastanelerimizdeki her 2 yataktan birinin boĢ olduğunu biliyoruz. (bkz. 1. kitap 1. Bölüm) Çözüm, hasta ile hekimi buluĢturmaktan, birinci basamak sağlık hizmetlerini iĢler hâle getirmekten geçmektedir. Etkili sağlık eğitimi ancak bireyi çevresiyle bir bütün olarak ele alan ve ona yeterince zaman ayırabilen aile hekimi tarafından verilebilir. Bu eğitim, bedenin iĢleyiĢiyle ilgili temel bilgilerin verilmesinden baĢlayarak aile içi dinamiklerin ve varsa çatıĢmaların belirlenerek uzmanların katkılarıyla çözümlenmesine kadar bir çok konuyu içermektedir. Aile hekiminin bu eğitici fonksiyonunu gerçekleĢtirmesi 2. ve 3. basamaktaki (hastanelerdeki) tedaviye uyum sorunlarını da azaltacaktır. Kanser ya da hayatı tehdit eden bir kalp hastalığıyla karĢı karĢıya kalan kiĢi tek hekimin görüĢüyle yetinmek istemez: Bugün, bir sağlık danıĢmanı (aile hekimi) bulunmayan hasta için bu danıĢma süreci karmaĢık, zaman alıcı ve yıpratıcı olabilmektedir. Aile hekiminin varlığı ve aile ile sağlık camiası arasındaki iletiĢimi arttırıcı rolü hastalıklarla baĢa çıkmayı kolaylaĢtıracaktır. 1 Hekimlerin Eğitimi Eğitimden söz edildiğinde öncelikle eğiticinin (hekimlerin) eğitimi söz konusu edilmelidir. Ayrı bir kitabın konusu olabilecek temel tıp eğitimine baĢlıklarla değindikten sonra sürekli eğitim (hizmet içi eğitim) üzerinde durmak istiyoruz: “- Temel tıp eğitimine klinik eğitimden daha fazla ağırlık vermek, – ÇağdaĢ eğitim yöntemlerinden çok az yararlanmak, – Uygulamalı koruyucu hekimlik eğitimi yapmamak, – Öğrencilere hekimliğin toplumsal yönünü öğretmemek tıp fakülteleri programlarında; en çok eleĢtirilen hususlardır.” 8 Ne yazık ki az geliĢmiĢ ülkelerin çoğunda “tıp eğitimi bütün ülkelerde standart olmalı ve öğrenciler en yüksek tıp teknolojisini kullanmak üzere yetiştirilmelidir” Ģeklindeki görüĢ hâkimdir ve bu ülkeler uluslararası standartı tutmaya özendirilir. Ġngiliz halk sağlıkçısı Leeson‟a göre bu çabalar “yeni sömürgecilik” modelidir. (3) Dünya Tıp Eğitimi Federasyonu 1988 Edinburg Bildirisi Ģu önerilerde bulunmuĢtur: “- Eğitim programları ulusal sağlık sorunlarını ve olanaklarını yansıtmalıdır. – Program ve sınavlar sadece bilgi saklamayı ve anımsamayı değil, meslekî beceri ve sosyal değerleri de geliĢtirmelidir. – Eğitmenler yalnızca uzman olarak değil eğitici olarak ta yetiĢtirilmelidir. – Eğitimin yaĢam boyu sürmelidir. – Sürekli tıp eğitimi için sorumluluklar ve kaynaklar belirlenmelidir.” (3) Günümüzde, sürekli eğitim olmaksızın hiçbir meslekte nitelikli hizmet vermek imkânı kalmamıĢtır. Bilimsel teknik yayınlar baĢdöndürücü bir hızla artmaktadır. (4) (13. Kutu) Bu tempoya kiĢisel çabalarla ulaĢmak mümkün değildir. Öncelikler örgütlü bir çalıĢma ile belirlenmelidir. Aile hekimlerinin meslekî kuruluĢu AHUD bu konuda üzerine düĢeni yapmaktadır. Sürekli eğitimin önemi sağlık sektörünün diğer kuruluĢları tarafından da anlaĢılmıĢtır. TTB Pratisyen Hekimler Kolunun da bu yönde çalıĢmaları bulunmaktadır. 13. KUTU BĠLĠMSEL VE TEKNĠK LĠTERATÜRÜN ÇOĞALMASI (5) “Hesap kolaylığı bakımından sadece 1013 harf ve 12 sene alalım. Yine, bilim ve teknolojideki gelişmenin sadece ‰1’İ sözü geçen bilimcinin konusunda olsun. Ve yine farzedelim ki bu bilimci dakikada 3.000 harf okusun, ki bu roman okuma hızdır, bilimsel makale okuma hızı daha yavaştır. Yine farzedelim ki bu bilimci konusundaki tüm bilimsel literatürü yani 1010 harfi toplamış, okumaya başlamıştır. Günde 13 saat ve senede 365 gün okumaktadır. 12 yıl sonra son makaleyi ancak bitirecektir, ama o anda görecektir ki, bu süre zarfında yine 1010 harflik bir yeni literatür oluşmuştur. (Bu süre günümüzde [1995] 6,5 yıla inmiştir*.) Karşılaştığı sorun sadece yayınların hacmi değil, artma oranının da yükselmiş olmasıdır.” Bilimsel ve Teknik İletişimin En Önemli Noktası. JCR. Licklider * Oğuz Ş. İnternet ve Türkiye Milliyet 20.11.1995. 1. Sağlık Kongresi “Sağlık Ġnsan Gücü” Grubu “sürekli eğitimin değerlendirilmesinin bir zorunluluk hâline geldiğini, kredilendirme sisteminin geliştirilmesini ve uygulamaya konulmasını” kararlaĢtırmıĢtır (5). Bu amaçla bir kurul oluĢturan TTB, hekimlerin yıl içindeki bilimsel etkinliklerinin kredilendirilmesini kararlaĢtırmıĢtır. Ülkemizde, bu konudaki çalıĢmalar henüz isteğe bağlıdır. DSÖ ile Avrupa Ulusal Tabip Birliklerinin 22–25 Mart 1995 Londra Forumu‟nda AT, hekimlerin sürekli eğitiminin yaĢam boyu zorunlu olmasını önermiĢtir (6). Ġlk adım olarak, sektör kuruluĢlarının iĢbirliği ile önceliklerin belirlenmesi ve özendirici tedbirlerin alınması düĢünülebilir (9). Futbol seyircilerinden alınmayan konut fonunun bilimsel kongrelere katılanlardan alınması ülkemizdeki zihinsel iklimin iyi bir ölçütüdür ve katetmemiz gereken yolun ne kadar uzun olduğunu göstermektedir. (*)

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir