Kategori: Roman

Jack London – Denizin Çağrısı

Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan serüvenleri anlatan pek çok heyecanlı öykünün yazan olan Jack London’ın kendi yaşamı da heyecan ve serüven doludur. 14 Ocak 1876’da San Francisco’da doğan yazarın gençliği çoğunlukla kentin sokaklarında başıboş dolaşmakla geçmiştir. Aslında San Francisco kenti, o dönemlerde heyecan dolu serüvenlerin yaşanmasına çok uygun bir yerdi. 1776 yılında kurulan kent, 1848 yılında […]

Jack London – Deniz Kurdu

Sausalito ile San Francisco arasında gidip gelen MarƟnez gemisine binmişƟm. Hava çok sisliydi. Gemimiz ağır aksak dümeni sağa kırdı. Ama bu kez düdük sesi duyulmaya başladı. Aynı anda tam önümüzden bir düdük sesi daha geldi. Tehlike ikileşmişti. Yolculardan biri avaz avaz: “Üstümüze geliyor. Bakın bakın! Sesimizi duymuyor galiba, diye bağırdı. Birden sis yarıldı kara bir […]

Jack London – Demiryolu Serserileri

Nevada eyaletinde, kendisine, hiç durmadan ve utanmadan birkaç saat boyunca yalan söylediğim bir kadın vardı. Ondan özür dilemek istemiyorum. Benden uzak kalsın. Ama anlatmak istiyorum. Ne yazık ki ne adını ne de şimdiki adresini biliyorum. Bu satırlar şans eseri gözüne çarparsa, umarım bana yazar. 1892 yazında Nevada’da, Reno’daydım. Aynı zamanda fuar vardı ve şehir çok […]

Brian Aldiss – Yıldız Gemisi

Yüreğinin çarpıntısı Roy Complain’e uzak bir cisimden yansıyarak kaynağına geri dönen yankı gibi, ormandaki açıklığı dolduruyormuş gibi geldi. Bir ayağını kompartımanının kapı eşiğine atmış halde durarak öfkenin damarlarındaki balyozumsu vuruşlarını dinledi. “E hadi, git gideceksen! Gidiyorum diyen sen değil miydin?” Ardından gelen sesteki, Gwenny’nin sesindeki, keskin alay onu açıklığa doğru iteledi. Genzinden yükselen hafif bir […]

Jack London – Demir Ökçe

Jack London, macera romanları ve öyküleri yazarı olarak bilinir. Tanıƨmdan da çıkarƨlabileceği gibi, çoğu roman ve öyküsü, doğrudan onun hayat deneyimleri ile, tutunabilme mücadelesi ile ya da kendini hayata dayatma, “herkes gibi biri olmama” kaygıları ile ilişkilendirilebilir. Bu yönden bakıldığında, London kimi, neyi anlaƨrsa anlatsın, anlaƴklarının içinde az ya da çok kendisi de vardır. Edebiyatçılar, […]

Jack London – Dehşet Ülkesi

Beyaz adam çok hastaydı. Kulak memeleri delinmiş ve biri gerilmekten yırtılmış kıvırcık saçlı vahşi bir zencinin sırtında, at üstündeymiş gibi taşınıyordu. Vahşinin yırtılmış kulak memesinde, oymalı tahtadan yapılmış üç parmaklık koca bir süs halkası vardı. Yırtık kulağa yeni bir delik daha açılmış, gösterişsiz bir toprak pipo asılmıştı. Beyaz adam, yağlı bedenine dar ve kirli bir […]

Jack London – Beyaz Diş

Donmuş ırmağın iki yakası karanlık ladin ağaçlarıyla kaplıydı. Rüzgar dalların üzerindeki kar örtüsünü az önce sıyırmıştı, gitgide silinen gün ışığı altında ağaçlar kopkoyu, korkunç karaltılar halinde birbirlerinin üzerine doğru abanıyorlarmış gibi görünüyordu. Cansız, kımıltısız, acı bile duyulamayacak kadar ıssız ve soğuk olan bu yabani ülke üzerine ağır bir sessizlik çökmüştü. Gizliden gizliye acı acı çınlayan […]

Jack London – Ateş Yakmak

Adam, donmuş Yukon üzerindeki anayoldan ayrıldı, dik bir bayırdaki ladin ormanlığın arasından doğuya doğru uzanan az çiğnenmiş belli belirsiz toprak yola sapƨ; hava soğuk mu soğuk, ortalık puslu mu pusluydu… Bayır epeyce dikƟ, doruğa ulaşınca saaƟme bir göz atmak bahanesiyle durakladı: Dokuz olmuştu. Gökyüzünde bulut mulut yoktu, gel gelelim güneş de yoktu, dahası güneşin varlığını […]

Jack London – Altta Kalanlar

Yardımına başvurduğum dostlarım, Londra’da; Doğu yakasında, yaşamı tüm ayrıntılarıyla gözlemlemek isteğimi: “Çok güzel, çok iyi de, bunu gerçekleştirmeyi başaramayacağını sen de biliyorsun,” diye yanıtladılar. Bu yanıtın peşi sıra da akıllarına yeni gelmişçesine: “En doğrusu, bu iş için polise başvur,” diye ekleme yaptılar. Yüzlerine; yaptığının bilincinde olmayan bir deli bakıyormuş ve onlar da bu psikolojik bozukluğu […]

Jack London – Âdem’den Önce

Resimler! Resimler! Resimler! İşin aslını öğrenmezden önce hep merak ederdim düşlerimi altüst eden o binlerce resmin nereden geldiğini. Gündüzki gerçek yaşantım içinde bu resimlere benzeyen hiçbir şey görmemiştim çünkü. Çocukluğumun bitmez tükenmez bir işkence, düşlerimin bir kâbuslar dizisi olmasına yol açan bu imgeler, bir süre sonra öbür insanlardan ayrı, doğadışı ve lanetlenmiş bir kişi olduğuma […]

Jack Kerouac – Yolda

Dean’le tanıştığımda karımdan ayrılalı çok olmamıştı. Sefalet derecesinde bezginlik yaratan ayrılıkla ve her şeyin ölü olduğu duygusuyla ilişkisi dışında konu etmeyeceğim ciddi bir hastalıktan yeni kalkmıştım. Dean Moriarty’nin gelişiyle hayatımın “yolda” diyebileceğimiz bölümü başladı. Öteden beri batıya gidip ülkeyi tanıma hayalleri kurardım, bir türlü gerçekleşmeyen belirsiz planlarım vardı. Dean bu iş için eşi bulunmaz biriydi, […]

Jack Higgins – Vuruş

Land Rover sokağın köşesinde belirdiğinde, Kelly Kutsal Ad Kilisesinin önünden geçmekteydi. Hemen kapı boşluğuna atıldı, ağır kapıyı açarak içeriye süzüldü ve dışarıyı gözetleyecek şekilde kapıyı aralık bıraktı. Land Rover’in tentesi açıktı, bu nedenle sürücüsü ve arkada oturan iki polis kolayca görülüyordu. Üzerlerinde Kraliyet Ulster {1} Polisinin koyu yeşil üniformaları vardı, Sterling marka hafif makineli tüfekleri […]

Jack Higgins – Şeytanın Oğlu

Paul Rashid İngiltere’nin en zengin adamlarından biriydi. Aynı zamanda yarı Araptı ve kanının hangi kısmının onu en fazla etkilediğini çok az insan bilirdi. Paul’un babası, İran Körfezi’nde bulunan Hazar bölgesindeki Rashid Bedouin’in lideriydi. Hem doğuştan, hem de gelenekler gereği bir askerdi. Genç bir adamken Sandhurst’deki Kraliyet Askeri Akademisi’ne gönderilmiş, oradaki resmi bir baloda Dhu Gölü […]

Jack Higgins – Şeytan Sofrası

Belfast Lough tarafından yağmur geliyordu. Köşeyi dönerken, bir patlama ve hemen ardından kent merkezinin karanlığından gelen silah takırtılarını duydu. Bir elli boyundaki blucinli, balıkçı ceketli, kasketli ve omzunda bir denizci torbası asılı olan adam, hiç duraksamad Yaşlı adam duvardan bir oda anahtarı aldı. “Hiç olmazsa orada sokaklarda dişlerine kadar silahlı komandolar dolaşmıyor. Çılgınlık bu, yağmurda […]

Jack Higgins – Rampa

Sarı Telecom haberleşme kamyoneti köşeyi dönerken Grosvenor Meydanı yağmurlu bir sessizlik içindeydi. Görünürlerde tek bir araba olmaması şaşırtıcı değildi aslında; hava berbattı ve saat sabahın üçüydü. Harvey Jackson ayağını gazdan çekip hız keserken direksiyon terli avuçları arasında kayıyordu. Üzerinde sarı bir yağmurluk vardı. Jackson, otuz beş kırk yaşlarında, uzun kara saçlı, çıkık elmacık kemikli, yüzü […]

Jack Higgins – Parola

Ölüler Gününde, çocuklar, dünyadan ayrılan kişilerin mezarlarına yiyecekler, hediyeler götürüp bırakırlar Bolivya’da. Hıristiyan ve putperest geleneklerinin ilginç bir karışımı, olayların gelişmesine de bakılırsa oldukça yerinde. Ama Bolivyalı köylülerin batıl inançlara en çok saplanmış olanları bile ölünün kalkıp da bu fırsattan yararlanmak isteyeceğine inanmaz. Oysa ben buna inanıyordum. La Huerta, yüksek And dağlarının tepelen arasında gözden […]