Kategori: Roman

Charles Bukowski – Pis Moruğun Notları

Orospu çocuğun teki paranın üstüne yatmış, herkes bütün parasını yutulduğunu iddia etmiş ve bu da pokerin sonu olmuştu; dostum Elf ile oturuyordum, çocukken kötü bir hastalık geçirmişti Elf. kuruyup büzülmüş, yıllarca yatakta yatıp lastik bir topu sıkmış, envai çeşit manyakça egzersizler yapmıştı ve bir gün yataktan kalktığında eniyle boyu bir olmuştu, yazar olmayı düşleyen gülen […]

Charles Bukowski – Kasabanın En Güzel Kızı

Cass, beş kızkardeşin en küçüğü ve en güzeliydi. Kasabanın en güzel kızıydı Cass. Yarı Kızılderili. Esnek ve tuhaf bir vücudu vardı, yılanvari ve şehvetli; gözleri ise vücudu ile son derece uyumlu. Sıvı halinde akan bir ateşti. Girdiği şekle sığmayan bir ruh. Uzun, parlak, ipek gibi saçları her hareket ettiğinde sağa sola dalgalanırdı. Ya çok neşeliydi […]

Charles Bukowski – Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi

Hipodromda iyi bir gün. Tahminlerimin tümü tuttu neredeyse. Yine de sıkıcı olabiliyor orası, kazanınca bile. İki koşu arasındaki otuz dakikalık bekleyişler yüzünden; hayatın hiçliğe akıp gidiyor. İnsanlar kasvetli görünüyorlar orda, çiğnenmiş. Ben de aralarındayım. İyi de nereye gideyim? Müzeye mi? Bütün gün evde oturup yazarcılık oynamayı bir düşünün. Küçük bir eşarp bağlayabilirim boynuma. Arada sırada […]

Viktor Pelevin – Omon Ra

Yeryüzünün en sınır tanımaz ve yaratıcı romancılarından Pelevin bu kez uzaya el atıyor. Sovyet Uzay Programı üzerine acımasız bir hiciv ve tek hayali kozmonot olup uzaya çıkmak olan Omon’un kara mizahla yüklü öyküsü. Fantastik yazının eşsiz örnekleriyle tüm dünyada büyük ilgi uyandıran Viktor Pelevin, saçmalığı estetik sınırlarına vardıran ve eleştirmenlerin Gogol ve Bulgakov’un eserleriyle kıyasladığı […]

Viktor Paskov – Georg Henih’e Balad

geçenlerde, eski aile defterlerini karıştırırken, okul defteri sayfalarına kurşun kalemle okunaksız bir yazıyla Georg Henih tarafından yazılmış iki mektup geçti elime. Sağ üst köşede yazılmış oldukları yıl -1960 ve yer Hayrettin Köyü’ndeki huzurevi- belirtilmiş. İkinci mektubun son sayfasına paslanmış ataçla huzurevi yönetiminin bir duyurusu tutturulmuş, işte şu tarihte Georg Henih’in (yaşlılık sözcüğünün Latince’si geçiyordu) vefat […]

Victoria Alexander – Sonunda Ben de Sevdim

Ağustos 1854 Bir erkeğin tek arkadaşının bir şişe konyak olması çok talihsiz bir durumdu. Özellikle de şişe hiç açılmamışsa. Norcroft Kontu Oliver Leighton en sevdiği kulüpte her zamanki masasına oturmuş boş gözlerle şişeye bakarken, dalgın bir biçimde elindeki dört bozuk parayı sallıyordu. Bunun olacağı kimin aklına gelirdi ki? Oliver’m aklına gelmediği kesindi. Sona kalacağını hayal […]

Victor Pelevin – Buda’nın Serçe Parmağı

Atların ve insanların yüzlerine, irademin gücüyle büyüyen ve şimdi günbatımı kızıllığındaki stepten hiçliğe doğru atılan bu sınırsız yaşam seline bakarken sık sık düşünürüm; bu akışın içinde benim yerim neresi? cengiz han 1920’li yılların başlarında İç Moğolistan’daki manastırlardan birinde yazılmış olan bu elyazmasının gerçek yazarının adı, pek çok nedenden dolayı, verilemeyecek; eser onu yayına hazırlayan editörün […]

Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) – Turgut Reis

Menteşe (şimdi Muğla) iline bağlı Sıralovaz Yarımadasının Karabağ köyü uçurumlar üzerinde konmuş bir kartal yuvası gibi idi. O köyde çobanlık eden Veli’nin karısı –boylu poslu bir Türkmen kızıydı–, kirmanla yün eğirirken, çocuğu doğuracağını anladı. Kocası orada değildi. Son günlerde davarlara parslar dadanmışƨ. Sabahleyin erkenden kamasını ve kepeneğini alarak ve köpeğini de yanına katarak: “Deniz kıyısında […]

Cesare Pavese – Tepedeki Ev

Eski günlerde bile, hani deniz, orman der gibi, tepe denirdi. Akşamları kararan kentten oraya dönerdim ve tepe benim için yalnızca bir yer değil, nesnelerin bir görünüm biçimi, bir yaşama tarzıydı. Sözgelimi o tepelerle, çocukluğumda oynadığım, şimdi de yaşadığım bu tepeler arasında bir ayrım görmüyordum: Her zaman nereye varacağı belli olmayan, yılankavi bir toprak parçasıydı, kimi […]

Cesare Pavese – Plaj

Dostum Doro’yla evinde konuğu olmam konusunda uzunca bir süre önce sözleşmiştik. Doro’yu çok severdim ve evlenerek Cenova’da yerleşmek üzere yola çıktığında neredeyse cinnet geçirecektim. Evlilik törenine katılmayı reddettiğimi belirten mektubuma karşılık aldığım cevapta, fazla abartmadan, yürekli bir biçimde “Eğer para insanı karısının sevdiği bir şehirde yerleşmeye zorunlu kılmazsa, neye zorunlu kılabilir peki?” diyordu. Bu yazışmanın […]

Cesare Pavese – Güzel Yaz

O dönem, sürekli bir şölendi. İnsanın kendinden geçmesi için evden çıkıp yolun karşısına geçmesi yeterliydi; her şey öylesine güzeldi ki, hele geceleri, herkes yorgunluktan eve ölü gibi döndüğünde bile, hâlâ bir şeylerin olmasını, bir yangının çıkmasını, evde bir bebeğin doğmasını ya da aniden güneşin doğup bütün insanların sokağa dökülerek kırlara, haƩa tepelerin ardına kadar yürümesini […]

Cesare Pavese – Ay ve Şenlik Ateşleri

Neden Canelli’ye, Barbaresco’ya ya da Alba’ya değil de buaya döndüm, bir nedeni var bunun. Burada doğmadığım nerdeyse kesin gibi; nerede doğduğumu ise bilmiyorum. Buralarda, “Doğmadan önce işte bu bendim” diyebileceğim ne bir ev, ne bir avuç toprak, ne de bir avuç toz var. Tepelerde mi doğmuşum yoksa vadide mi, ormanda mı yoksa balkonlu büyük bir […]

Miguel De Cervantes – Don Quijote Cilt 2 (YKY)

Aman Tanrım! İster soylu ol, ister halktan, sevgili okur, şu anda bu önsözü kimbilir ne büyük bir hevesle bekliyor, bu önsözde ikinci D o n Quijote’nin yazarından, yani Tordesillas’ta filizlenip Tarragona’da doğduğu söylenen adamdan, intikam alacağımı, onunla atışacağımı, onu kınayacağımı sanıyorsundur. Doğrusunu istersen, sana bu tatmini veremeyeceğim; çünkü her ne kadar haksızlık, en alçakgönüllü yüreklerde […]

Miguel De Cervantes – Don Quijote Cilt 1 (YKY)

Birinci kısmının basıldığı 1605 yılından beri en çok okunan, en çok sevilen, en çok yorumlanan ve yeniden en çok yazılan La Mancha’lı Şövalye Don Quijote ve silahtarı Sancho Panza’nın serüvenleri, güzel bir çeviriyle, Türkçe’ye kazandırılmış bulunuyor. Romanın “öz” babası Miguel de Cervantes Saavedra, kendisini izleyen tüm romancıları yapıtlarının “üvey” babası konumuna düşüreceğini -çünkü Don Quijote’den […]

Cengiz Aytmatov – Toprak Ana

Babam Törekul Aytmatov, Bilmiyorum mezarın nerededir, Bunu sana sunuyorum. Anam Nahima Aytmatova, Biz dört kardeşi sen yetiştirdin, Bunu sana sunuyorum. Üzerinde yeni yıkanmış beyaz entarisi ve koyu renkli beşmenti, başında beyaz yazmasıyla, bir ana, biçilmiş tarlaların arasından geçen yolda ağır ağır ilerliyor. Yanında-yakınında kimsecikler yok. Yaz bitmiş, tarlalarda çalışanlar gitmiş. Kırlarda yankı yankı yayılan insan […]

Cengiz Aytmatov – Elveda Gülsarı

Yaşlı adam kırık-dökük bir arabaya binmiş geliyordu. Arabayı çeken taypalma yorga1 Gülsan da çok yaşlı ve bitkindi. Bir deri bir kemik kalmıştı. Önlerindeki yokuş yol, açılmış ince bir bağırsak gibi, ta belin oraya kadar uzanıyordu. İşte bu engin, çıplak ve ıssız bozkırda, kış günleri bora, kasırga eksik olmaz, yaz günlerinde ise cehennem sıcağı ortalığı yakar […]