Johann Wolfgang Goethe Johann Wolfgang Goethe 23 Ağustos 1749 tarihinde Frankfurt’ta doğdu. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak oldukça iyi bir eğitim gördü. Böylece çocuğun kapsamlı kişilik yapısı (baba tarafının akılcılığı ve anne tarafının yoğun duygusallığı) herşeye rağmen birarada varolabildi. Gençliğinde hukuk eğitimini doktoraya kadar sürdürmüştür ve gerçek anlamda edebiyata yönelmeden önce doğabilimi ve resim sanatı […]
Kategori: Roman
Johann Wolfgang von Goethe – Faust (DoğuBatı)
1749 yılında Frankfurt’ta dünyaya gelen Johann Wolfgang von Goethe, içerik ve biçim bakımından sadece Alman Edebiyatının değil aynı zamanda dünya edebiyatının da en önemli eserlerinden biri olan iki bölümlük Faust trajedisini yazmaya başladığında henüz yirmili yaşların başlangıcındaydı. 60 yılda tamamlanan bu manzum trajedi, yazarının gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinin izlerini taşır. Goethe, 16.2.1788 tarihinde Dük […]
D. H. Lawrence – Ölen Adam
Mezopotamya – Mtsır – Yunaneli üçgeni içinde yüzyıllarca gidip gelen efsanelerin düğüm noktası Anadolu – Suriye – Lübnan, üçgenin üç köşesinde unutulmağa başlayan şeyleri, yüzyıllarca, yaşamlarının bir parçası olarak taze tuttular {1} , tutmakla kalmayıp Roma’ya öğrettiler, aşıladılar. Eski mysterion’lar, mythos’lar, do ğa ile yeniden bir bağ kurmağa, unutulmuş heyecanları tazelemeğe götürüyordu. Doğu gizemciliği yeniden […]
D. H. Lawrence – Lady Chatterley’in Sevgilisi
Çağımız ister istemez içler acısı bir çağolduğundan, onu acıklı görmekten kaçınıyoruz. Büyük yıkım gelip geçti, kalıntılar ortasındayız şimdi, küçücük yeni evler kurmaya, küçücük umutlar beslemeye başlıyoruz. Oldukça güç bir iş bu: geleceğe uzanan düz bir yol yok, ama engellerin çevresinde dönüp duruyoruz ya da üzerlerinden atlıyoruz. Yaşamamız gerek; yer gök yıkılmış olsa bile. Constance Chatterley’in […]
D. H. Lawrence – Adaları Seven Adam
Adaları seven bir adam vardı. Bir adada doğmuştu, ama çok kalabalık olduğu için oradan hoşlanmıyordu. Onun istediği, tümüyle kendisinin olacak bir adaydı: Orada ille de bir başına yaşaması gerekmiyordu, ama orayı kendi dünyası kılmalıydı. Kocaman bir adanın bir anakaradan farkı yoktur. Bir adanın, kendini ada gibi duyumsaması için, enikonu küçük olması gerekir. Kaldı ki, bu […]
Joe Haldeman – Bitmeyen Savaş
Bu Bitmeyen Savaş’ın son versiyonudur. İki versiyon daha var ve yayıncım Avon Books burada her şeyi açıklamama izin verme nezaketini gösterdi. Elinizdeki kitabın ilk yazıldığı halidir. Ama geçmişi oldukça karmaşıktır. Bitmeyen Savaş’ın sonraları Hugo ve Nebula Ödüllerini, ve başka ülkelerde “En İyi Roman” ödüllerini kazanması ironiktir, çünkü yetmişlerin başında bu kitabı satmak kolay değildi. St. […]
Jodi Picoult – Kız Kardeşim için
Küçükken bana en anlaşılmaz gelen şey, bebeklerin nasıl yapıldığı değil, neden yapıldığıydı? Yöntemi anlamıştım; ağabeyim Jesse beni yeterince bilgilendirmişti – gerçi o zamanlar anlattıklarının yarısını kesin yanlış duymuştur diye düşünürdüm. Yaşıtım olan diğer çocuklar sınıfta öğretmen arkasını döndüğü an sözlüğü açıp penis ve vajina kelimelerine bakarlardı, ama ben başka ayrıntılara dikkat ederdim. Örneğin bazı anneler […]
Joanne Greenberg – Sana Gül Bahçesi Vadetmedim
Güzün ortasında, bitek çiftlik arazilerinden, sokaklarında sararıp kızaran ağaçların canlı renklerinin yansıdığı eski ve yabansı kasabalardan geçip gidiyorlardı arabalarıyla. Fazla konuşmuyorlardı. Üçü içinde en belirgin biçimde gergin olan kişi babaydı. Zaman zaman bir iki şey söyleyerek uzun süreli sessizlikleri bölüyor, gelişigüzel ve yerli yersiz birtakım şeylerden söz ediyordu; ama söylediklerine kendisi de katlanamıyormuş gibi bir […]
Joan D. Vinge – Amber Gözler
DİLENCİ KADIN gecenin sessiz sokaklarından Lord Chwi-ul’un kent evinin arka kapısına doğru ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Durakladı, başını kaldırıp yumuşak bir ışıkla parlayan kulelere baktı. Sonra pençesiyle bekçinin koluna dokundu. “Size bir şey söyleyeceğim, efendi…” “Dokunma bana, kocakarı!” Muhafız tiksintiyle mızrağını kaldırdı. Çevik bir ayak paçavraların arasından fırlayıp adama çelme taktı. Muhafız bir anda kendini eriyik […]
Jo Nesbo – Harry Hole #5 – Şeytan Yıldızı
Batı tarafına doğru artık hafif çökmüş olan ev, killi topraktan bir temelin üzerine 1898’de inşa edilmişti. Bu eğimden dolayı, akan su ahşap eşiği aşarak, batı tarafına doğru meşe parkelerin üzerinde ince bir iz bırakarak yatak odasının döşemesinde ilerliyordu. Akan su arkasından birikenlerle yoluna devam etmeden önce bir an için yerdeki oyukta mola veriyor ve hemen […]
Jo Nesbo – Harry Hole #3 – Kızıl Gerdan
Gri bir kuş Harry’nin görüş alanına girip, çıkıyor; Harry ise parmaklarıyla direksiyona vurmaya devam ediyordu. Vakit geçmek bilmiyordu. Dün televizyon programının birinde “ağır akan zaman” konusu konuşulmuştu. İşte Harry’nin içinde bulunduğu zaman da tıpkı böyleydi. Noel’de, Noel Baba’yı beklerken zamanın geçmek bilmemesi gibi. Ya da elektrikli sandalyeye oturmuş, elektrik verilmesini beklerken; durduğu düşünülen zaman gibi. […]
Jerzy Kosinski – Boyalı Kuş
1939 yılının sonbaharı, İkinci Dünya Savaşı’nın ilk haftaları. Binlerce benzeri gibi, altı yaşındaki o küçük çocuk da, Orta Avrupa’nın büyük bir şehrinde yaşıyan annesiyle babası tarafından uzak bir köye gönderildi. Doğuya gitmeye hazırlanan bir yolcu, eline birkaç kuruş sıkıştırılınca; çocuğa bakabilecek bir aile bulmaya söz verdi. Anne ve baba, başka çare olmadığından, adama güvendiler. Oğullarını […]
Jerry Spinelli – Cennetin Hırsız Melekleri
Koşuyorum. Hatırladığım ilk şey bu. Koşma. Kolumun altında bir şey taşıyorum, göğsüme bastırıyorum. Ekmek, tabii ki. Peşimde birisi var. “Dur! Hırsız!” Koşuyorum. İnsanlar. Omuzlar. Ayakkabılar. “Dur! Hırsız!” Bu bazen bir düş. Bazen, günün ortasında buzlu çayımı karıştırırken ya da çorbamın soğumasını beklerken çıkagelen bir anı. Peşimden gelenin ve bana seslenenin kim olduğunu asla görmüyorum. Asla, […]
Jens Peter Jacobsen – Marie Grubbe
Ihlamur ağaçlarının taçları altında duran hava esmerdi; kırlar, susamış tarlalar üzerinden yavaşça kaymış, içi güneşten korlaşmış ve yollardan kalkan tozlarla tozlanmıştı. Ama şimdi sık dal hevenklerinden geçerek temizlenmiş, taze ıhlamur yapraklarıyla serinlemiş ve sarı ıhlamur çiçeklerinin kokusuyla onu nemlenmiş, dolgunlaşmıştı. Böylece kımıltısız duruyor, hafif hafif titreyen yapraklarla, sarı beyaz kelebeklerin ışıltılı kanat vuruşlarıyla okşanarak açık […]
Jeffery Deaver – Lincoln Rhyme #7 – Saatçi
00:02, Salı, gece yarısı Ölmeleri ne kadar zaman almıştır, dersin?” Sorunun muhatabı sorulanı duymamışa benziyor; dikiz aynasına göz attı, yeniden kendini yola verdi. Saat gece yarısını iki geçiyor, aşağı Manhattan sokakları buzlu. Soğuk hava cephesi bulutları sürüklediği için gökyüzü berrak, ama ayaz erken bastıran karı asfalta, betona yapıştırmış, yollar ayna gibi. İki adam, Vincent’in aklı […]
Jeffery Deaver – Lincoln Rhyme #4 – Taş Maymun
Onlar kaybolmuştu, onlar talihsizdi. Onları defolu mallar gibi dünyanın dört bir yanına taşıyan insan kaçakçıları -yılanlar- için adları ju-jia, yani domuzlar’dı. Gemilerine el koyup onları tutuklayarak sınır dışı eden Amerikan Göçmen Bürosu ajanları için adları belgesizlerdi. Umutluydular. Önlerinde uzanan riskli, aşırı çalışma isteyen yıllara karşılık, binlerce yıllık ata mirasından, ailelerinden ve evlerinden vazgeçen insanlardı onlar. […]