Kategori: Deneme

Albert Camus – Tersi ve Yüzü

“Şu saatte, tüm ülkem bu dünya. Bu güneş ve bu gölgeler, bu sıcak ve havanın derinliklerinden gelen bu soğuk: her şey gökyüzünün tüm doluluğunu acıma duyguma doğru boşalttığı bu pencerede yazılı olduğuna göre, ölen bir şey var mı, yok mu, insanlar acı çekiyorlar mı, çekmiyorlar mı diye düşünmem gerekir mi? Şunu söyleyebilirim, az sonra da […]

Albert Camus – Sisyphos Söyleni

Bu çevirinin başından sonuna kadar sık sık karşılaşacakları “uyumsuz” sözcüğü okurlara biraz bulanık gelebileceği için küçük bir açıklama yapmak yerinde olacak. Bu sözcük, sözlük anlamı “akla, mantığa uymayan, abes, saçma, boş, anlamsız” olan “absürde” sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır. Ama Sisyphos Söyleni’nde “absurde” sözcüğü bu anlamı aşar, insan ya da düşünce sözcüklerinin sıfatı olduğu zaman, insan […]

Albert Camus – Başkaldıran İnsan

Bir tutku cinayetleri vardır, bir de mantık cinayetleri. Aralarındaki sınır belirsizdir. Ama ceza yasası, oldukça elverişli bir biçimde, kasıt kavramıyla ayırır bunları birbirinden. Kasıt ve kusursuz cinayet çağında yaşıyoruz. Canilerimiz aşk özürüne sığınan o umarsız çocuklar değil artık. Tam tersine, olgunluk çağlarındalar, suçsuzluk kanıtları da yadsınmaz türden: her şeye, hatta katili yargıç yapmaya bile yarayabilen […]

Emine Sevgi Özdamar – Kendi Kendinin Terzisi Bir Kambur

10-11 Şubat 2007 tarihinde Sevgi Özdamar’la birlikte Hamburg’daki 3. Kültür ve Edebiyat Günleri’ne davetliydim. “Göçün Tarihi, Göç ve Kültür” konulu panelde konuşmacıydım. 10 Şubat akşamı Hamburg’a vardığımda, beni, garda karşılayan genç çift, doğruca etkinliği düzenleyenlerin yanına götürdü. Yolda, Sevgi’nin o gün okumasını yaptığını ve bu akşam Berlin’e döneceğini söylediler. O güne kadar şurda burda karşılaşmıştım […]

Êmile Zola – Suçluyorum

Herkesin bildiği gibi, Dreyfus olayı XIX. yüzyıl sonlarında, Fransa’da, Yahudi kökenli bir subayın, Alfred Dreyfus’ün, haksız yere casuslukla suçlanarak yüzeysel bir yargılama sonunda zindana gönderilmesiyle başlar, yargıya ve yargıyı getiren soruşturma ve belgelere ilişkin tartışmalarla da sürer. Ama yalnızca bir hukuk, yalnızca bir ayrımcılık olayı değildir. Başta ordu ve yargı olmak üzere, ülkenin tüm kurumlarını […]

Emil Michel Cioran – Çürümenin Kitabı

Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür; Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur… İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar. İçgüdüsel olarak putlara taptığımızdan, düşlerimizin ve çıkarlarımızın nesnelerini kayıtsız şartsız şeyler haline […]

Edward W. Said – Entelektüel Sürgün, Marjinal, Yabancı

1948’de Bertrand Russell’ın başlattığı Reith Konferanslarına Robert Oppenheimer, John Kenneth Galbraith, John Searle gibi birçok Amerikalı da katılmasına rağmen Amerika’da bu konferansların bir benzeri yok. Arap dünyasında yetişen bir çocukken bunlardan bazılarını radyodan dinlemiştim. Toynbeön’de 1950’de verdiği konferansları hatırlıyorum mesela; o zamanlar BBC hayatımızın çok önemli bir parçasını oluşturuyordu; bugün bile “bu sabah Londra radyosunda…” […]

Eduardo Galeano – Ve Günler Yürümeye Başladı

Mayalar, Yahudiler, Araplar, Çinliler ve bu dünyanın diğer birçok sakini için bugün yılın ilk günü değil. Bugünün tarihi Roma tarafından, Vatikan Roma’sı tarafından, kutsanmış emperyal Roma tarafından icat edildi ve yılların bu sınır kavşağını bütün insanlığın kutladığını söylemek oldukça abartılı bir ifade. Ama şunu kabul etmek gerekiyor: zaman bize, yani gelip geçici yolcularına karşı yeterince […]

Eduardo Galeano – Gölgede ve Güneşte Futbol

Tüm Uruguaylılar gibi ben de futbolcu olmak istedim. Doğrusu çok da güzel oynuyordum, hatta harikaydım bile denebilir; ama yalnızca geceleri rüyamda. Gündüzleri, ülkemin sahalarındaki çarpık bacaklı oyunculardan en kötüsü bendim. Taraftar olarak da pek iyi sayılmazdım. Juan Alberto Schiaffino ve Julio Cesâr Abbadie, Peñarol’de oynuyorlardı, yani rakip takımda. Gerçek bir Nacional taraftarı olarak, ben onlara […]

Michel de Montaigne – Denemeler 2

Davranışlarımızın Değişkenliği Üzerine İnsan eylemlerini denetlemekle uğraşanlar, bunları bir araya getirmek ve aynı günde sergilemek söz konusu olunca hiç görülmemiş güçlüklerle karşılaşır. Bu, insan eylemlerinin sanki aynı temellere dayanmaları mümkün değilmişçesine çelişkili oluşundan kaynaklanır. Marius da gençliğinde kendini bu şekilde bazen Mars’ın, bazen Venüs’ün oğlu gibi hissediyordu. Papa VIII. Boniface’ın görevinde bir tilki gibi olduğu, […]

Michel de Montaigne – Denemeler 1

Montaigne (1533-1592), Rönesansla başlayan yeni hayatın, yeni düşüncenin ve yeni insanın simge adlarından birisi, belki de birincisidir. Başta akılcılık ve deneye dayanan bilgi olmak üzere, modern Batı düşüncesinin ve Rönesansın temel özelliklerini kişiliğinde toplamış bir yazardır. Fransa’da, Dordogne’da, bugün Saint-Michel-de Montaigne diye anılan yerde dünyaya geldi. Küçük yaşta Latince öğrendi. Hukuk öğrenimi gördü. Önce Périgueux […]

Melih Cevdet Anday – Dilimiz Üstüne Konuşmalar

Yıllar önce bir arkadaşım, “Dil konusuna bunca düşkünlüğün neden?” diye sormuştu bana, bunun altında “Dil bilgini mi olmaya özeniyorsun?” sorusu gizliydi belki de; kendisini, “Dil bilgini olmak başka iş” diye yanıtlamıştım ve “bir ozan olduğum, dil de ozanın gerici, daha da ileri, işliği olduğu için, uğraşımın gereği bir düşkünlüktür benimkisi” diye eklemiştim sonra. Ancak eski […]

Marguerite Yourcenar – Rüya ve Kader

Bu kitapta birkaç rüya anlatmak istiyorum; çok rüya görmüş bir insanı en çok huzursuz eden ya da en çok yatıştıran rüyaları. Müzikteki temalara benzer, onlar gibi sonsuz varyasyona açık on – on beş endişe veren ya da olumlu rüya, ergenlik dönemimden başlayarak (iki üç istisna dışında çocukluktaki rüyalarımı pek hatırlamıyorum) hayatım boyunca geceleri peşimi bırakmadı. […]

Marguerite Yourcenar – Mişima Ya Da Boşluk Algısı

Çağdaş bir yazar hakkında hükme varmak her zaman güçtür: Mesafemiz noksandır. Hele bizimkinden başka bir uygarlıktansa onun hakkında bir hükme varmak daha da güç olur; çünkü ya egzotizmin çekiciliği ya da kendini egzotizmden sakınma girer devreye. Bu yanlış anlama ihtimalleri, Yukio Mişima’nın durumunda olduğu gibi, doymazlıkla içselleştirdiği hem kendi kültürünün hem de Batı kültürünün unsurları, […]

Marcel Proust – Sainte – Beuve’e Karşı

Akla verdiğim önem her geçen gün azalıyor. Bir yazarın, izlenimlerimize ilişkin bir şeyleri ancak akıldan bağımsız olarak yakalayabileceğini, yani kendine ait bir şeylere ve sanatın tek konusuna, aklı bir kenara bırakarak ulaşabileceğini her geçen gün daha iyi anlıyorum. Aklın bize “geçmiş” diye sunduğu şey aslında geçmiş değildir. Aslında hayatımızın her saati, tıpkı kimi hal yerden […]

Marcel Proust – Okuma Üzerine

Floransa Notları’yla Ruskin’e çok büyük keyif vermiş Prenses Madam Alexandre de CaramanChimay’a duyduğum derin hayranlığın anısına, Madam’ın hoşuna gittiği için bir araya getirdiğim bu sayfaları saygılarımla adıyorum. Bize yaşanmamış gibi gelen çocukluk yıllarımızda, çok sevdiğimiz bir kitapla geçirdiğimiz günler kadar dolu dolu yaşanmış başka zaman belki yoktur. Başkalarına göre bu çocukluk günlerini dolduran, bizimse, kutsal […]