Linda Barlow – Cadi Avi

Genç adamın bakışlarını sürekli olarak üzerinde hissediyordu. Bütün gece boyunca bu bakışlardan rahatsız olmuştu. Bu adamda ürkütücu, karanlık bir şeyler vardı. Saçları simsiyah, derin bakışlı gözleriyse griydi. Hatta giysileri bile koyu renkti. Koyu gri kazağı ve siyah panolonu kişiliğiyle uyum içerisindeydi adeta. Bütün bunlara karşın Bret, arada bir başını kaldırıp onun gözleriyle karşılaştığında yüzüne kızıl dalgaların yayıldığını fark ediyordu. Oysa daha önce böyle bir duruma düştüğünü hiç hatırlamıyordu. “Akrep burcu..” diye fısıldadı bir ses kulağının dibinde. “Ne?” Bret başını kaldırınca, gülümseyerek kendisini seyreden arkadaşı Graham Hamilton’la karşılaştı. Bu geçe otuz kadar davetliyi eğlendirmek amacıyla astrolog ve medyum olarak burada bulunuyorlardı. Medyumluk ha..? Bundan daha komik bir durum olamazdı herhalde! Graham, genç kadının koltuğunun kenarına oturarak ona bir bardak beyaz şarap uzattı. “Şu senin kara düşüncelere dalmış olan hayranın,” diye başıyla gece boyunca Bret’i gözleyen adamı işaret etti. “Bahse girerim ki, Akrep burcundan. Güçlü fiziği, kartal gibi yüz hatları kalın kaşları, derin bakışlı gözleri. Tabii cinsel çekiciliğinden söz etmeye gerek görmüyorum. Dikkat etsen iyi olur. Canım. Başına dert açabilir.” Bret ona karşı çıkmadı. Bir bakışta derdin ne olduğunu anlayabildiği için Graham’a hak veriyordu. “Kim bu adam?” “Medyum sensin, canım. Sen söyle. Ben basit bir astroloğum.” “Aman ne komik! Buradan çıktığımız anda sana büyü yapacağım, Graham. Beni bu maskaralığa soktuğun için seni öldürebilirim! Madame Bret ha..! Bret masanın üzerinde duran Tarot kartlarına, I Ching çubuklarına ve Graham’in astroloji tablosuna baktı. “Burada tek eksiğimiz bir kristal top!” Graham sırıtıyordu. “Kafanı şu adam üzerinde yoğunlaştır sevgilim ve onun doğduğu saati ve yeri söyle bana!” “Saçmalama!” “Gerekten bir Akrepse, birbirinize çok uygun olduğunuzu biliyorusunuz. İkinizde Su grubundansınız.Büyük bir duygu birliği yaşayabilirsiniz ve tabii sevişmeniz de harika olabilir. Senin de biraz bu harika sekse ihtiyacın var canım, değil mi?” “Seksiz de yaşayabiliyorum ben!” Graham karanlık bakışlı yabancıya bir göz daha atıp düşünceli bir ifadeyle sözüne devam eti. “Diğer yandan felaket bir şey de olabilir. Seni egemenliği altına almaya çalışabilir ve senin gibi de çabuk teslim olan küçük bir balık da kolaylıkla yutulabilir.” “Çabuk teslim olan küçük bir balık mı? Hadi oradan, Graham! Bazen şu yıldız falının çok aptalca bir şey olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.” “Hayat yolunu aydınlatıcı yöntemlerin en iyilerinden bir. Üstelik bilimselliği de kantılandı.” Bret. Deminden beri beline sarılmaya çalışan Graham’i itti. “Aydınlanmanın başka yoları da var!” Graham hiç aldırmadan yeniden onun beline sarılmıştı. “Bu yollardan birinin benim yatak odama varmasını hala bekliyorum.” Diye mırıldandandı. “Boşuna beklersin! Bir astrolog olarak yatakta çok kötü olabileceğimizi kendin sölememiş miydin?” Bret güldü, ama gözleri Tarot kartlarına ilişince yine yüzü asıldı. Graham’e yardım etmeyi kabul ederek, medyum olarak buraya gelme saçmalığına nasıl kalkığına kendisi de şaşırıyordu. Her halde buraya kadar başarıyla bu işi yürütmesinin nedeni de konukların eğlenceden hoşlanan, kaliteli insanlar olmasıydı. Hiç kimsenin onu ciddiye aldığı yoktu “Gerçekten gripten yatan, Madame Olivia isimli bir arkadaşın var mı, Graham? Ne zamandan beri bir medyumla ekip olarak çalışıyorusunuz acaba?” “Aslına bakarsan bir kez çalıştık. Son derece ürkütücü bir kadındı. Sadece altıncı hissi değil, yedinci, sekizinci ve dokuzuncı hisleri de vardı.!.” “Onu bilmem, ama benim altıncı hissim sahtekarlık suçundan şikayet edileceğimi söylüyor!” “Saçmalama, sevgilim! Ayrıca yeteneklerini de küçümseme. Sen profesyonel bir sanatçısın ve çok da iyisin. Üstelik medyumlara özgü güçlerin olduğunu biliyorum. Balık burcunun yıldızlar kümesinde mistik bir yeri vardır ve annen de bir medyum.” “Bunu hatırlatmasan olmaz mıydı sanki? Ne zaman gidiyoruz burdan?” “Bir saat daha burdayız. Bu arada sonra dört beş kişinin falına daha bakacağız. Bir bardak şarap daha ister misin?” “Evet! Şişeyi getir.” Graham’la Bret bu gece üçüncü kez ara veriyorlardı. Güya bu aralar medyumluk güçlerini toparlamalarına yarayacaktı. Tabi şarap bu güç toplama işine yardımcı olmazdı. Bret, annesinin mistik güçleri olan bitkisel çaylarını hatırladı. Tanrıya şükürler olsun ki, annesi burada değildi! Tek kızının kendi izinden yrüdüğünü görünce kim bilir ne sevinrdi! Bret, dalgın bir tavırla Tarot kartlarıyla oynayarak Graham’in konuklar arasında dolaşıp yeni güçler kazanmaya çalışmasını izledi. Yakışıklılığına bir de İngiliz centilmenliği katılınca geç adamın bu tür davetlerde başarılı olaması kaçınılmazdı. Üstelik astrolroji bilgisi de çekiciliğine çok şey katıyordu. O da tiyatro aktörüydü. Ve Bret’le aynı toplulukta çalışıyordu. Amerikan güzellerini etkileyen bir İngiliz centilmeni rolünü pek benimsemişti. Graham’in etrafından kadınlar hiç eksik olmazdı, ama Bret onunla çok uzun zamandan beri arkadaş olduğu için diğer kadınlar gibi Graham’in varlığıyla hiç de dizlerinin bağı çözülmezdi. Aslında hibir erkek için bu duyguları beslmediğini düşünerek karanlık bakışlı yabancıya doğru çabucak bir göz attı. Belki de gitmişti. Ama nerede o şans? İnce, uzun, güzel vücudu duvara dayalı duruyordu hala. Tembel bir zerafetin yanında güçlü bir fiziğin dinamizmi hemen belli oluyorudu. Bret’in hayatında gördğü en yakışıklı adam değildi kuşkusuz. Yüz hatları klasikten çok köşeliydi ve dünyasal heyecanlardan zevk alır bir ifadesi vardı. Simsiyah saçları dalgalıydı ve oldukça uzundu. Kadınların okşamaktan sonsuz bir zevk alacağı saç biçimiydi bu. Hımmm… Bret, kesinlikle dizlerinin biraz titremekte olduğunu hissediyordu. Duvara yaslanış biçiminden ve küstah bir ifadeyle elini pantolonunun cebine sokmasıdan, Bret, dümdüz karın kaslarını ve tek gram yağ olmayan biçimli kalçalarını görebiliyordu. Herhalde vücudunu böylesine korumak için sürekli egzersiz yapıyorudu. Yüzündeki bir kaç çizgi ve şakaklarındaki gri teller yaşının ouz beşin üzerinde olduğunu anlatıyordu. Ne inatçıydı, Bret’e hala garip ve kötü denilebilecek bir ifadeyle bakıyordu. Genç kadın dimdik onun gözlerinin içine baktı ve gülümsedi. Genç adam bu gülümsemeye karşılık vermemişti, ama sanki şok geçiriyormuş gibi gözleri büyümüştü. Belki de kafadan sakat biriydi! Ya da uyuşturucu tutkunuydu! Belki de kendisini kaçırıp zorla ırzına gemeyi hayal eden bir sapıktı! Kandınları tatlılıkla ve yavaş yavaş baştan çıkarmaya çalışan Graham’in aksine bu adam, sonuçlarına aldırış bie etmeden istediğini anında elde etmeye alışkın birine benziyordu. Bret gözlerini ondan kaçırarak tarot kartlarını karıştırdı. Kahretsin. Bu adam, onu gittikçe daha çok sinirlendirmeye başlamıştı. Birkaç dakika sonra köşesine gelip oturduğunda Graham patlamaya hazır bir tüfek gibiydi. Huzursuz bir tavırla kıprdanarak gözlerini konukların üzerinde gezdirdi. “Şimdi berbat bir söylenti duydum sevilim. D.D. Haggarty konukların arasındaymış! Sahtekarları köşeye sıkıştırıp foyalarını çıkarmakla ün yapmış bir televizyon prodüktörüdür, biliyorusun!” “Sahtekarları mı?” Bret’in sesi iyice tizleşmişti. “Doğal yiyecekler sattığını iddia eden kişilerden, uzay raporlarına kadar her şeye burnunu sokmuştur. Eski çağlarda olsaydı ona mutlaka şövalye ünvanı verirlerdi. Bu yılki elevizyon programı epey gürültü çıkarmıştı” “Aman tanrım! Evet, adını duymuştum. Annemin eski bir arkadaşı olan medyum Myra Keller hakkındaki programı yapmamış mıydı?” “Evet, sanırım. Ben görmedim, ama kadını perişan ettiğini duydum. Medyumlara ve ruh çağırma seanslarına özel bir hıncı var gibi.” “Ve benim gibi de sözde falcıları bir lokmada yutar kuşkusuz! Graham…” “Farkındayım, canım. Bütün yaptıklarımız budalalıktan başka bir şey değildi. Sadece Marily’in acıklı öyküsünü bir kez daha dinlemeyi hiç istemiyordu. Graham, bu gözleri görmeyen arkadaşına geceyi renklendirmek için bir astrolog ve bir medyum getireceğine şeref sözü vermişti. Fallarına baktıkları kişilerden aldıkları ücretler de Görmeyenler Vakfı’na bağışlanacaktı. Graham gözleriyle odayı tarıyor, şık giyimli konuları tek tek inceliyoru. “Onu göremiyorum. Belki bizi fark etmemiştir bie.” “Nasıl iri bu adam?” “Pek bilemiyorum. Aslında programlarında görünmez. Sadece konuları yazar ve prodüktörlüğünü yapar. Uzun bir zaman önce bir dergide çıkan resmini görmüştüm. Burada olduğunu öğrendiğim andan beri onu bulmya çalışıyorum.” Bret’n gözleri bir kez daha siyahlara bürünmüş şeytana dikti. Genç adam hala duvara dayalı duruyor ve sessizce içkisini yudumluyordu.Hala gözleri Bret’in üzerindeydi. “Tanrım! O adam, şu bizim Akrep olmasın sakın? Bütün gece beni kötü kötü süzüp durdu.” “Hayır, Akrep çok genç. Yanlış hatırlamıyorsam, Haggarty elli yaşlarında, dazak kafalı bir adam. Hem seni süzmekteki niyeti çok başka bence.” Graham, genç kadının iskemlesine doğru eğildi ve parmaklarını onun ipek bluzu üzerinde gezdirmeye başladı. “Graham! Bret sıkıntılı bir ifadeyle onunla mücadele etmeye girişmişti. Çok iyi bir arkadaştı, ama biraz içince Hindu tanrılarından daha fazla sayıda kolu oluyordu sanki. “Genç hanım bu ilgiyi istemediğini belli etti galiba!” Bret, tepesinden gelen bu derin sesi duyunca başını kaldırıp baktı. Akrep sonunda harekete geçmişti işte! Gizli kalmış küstahlığı su yüzüne çıkmıştı. Yumruklarını sıkmış, sanki Graham’i odanın öbür ucuna fırlatmak ister gibi duruyordu. “Ne bu be? Eski çağlardan kopup gelen bir şövalye iş başında” Graham, elini yavaşça Bret’in bluzundan çekmişti. Aldırmıyorumuş gibi genç adama bakararak ayağa kalktı. “Onun yardıma falan ihtiyacı olmadığından emin olabilirsin. Ben ancak zavallı bir küçük astrologum, ama inan bana, o bir cadıdır!” Graham, Bret’e bir göz kırparak diğer konukların arasına doğru süzüldü. Harika! Diye düşündü Bert. Bir cadı ha! Graham sahneye konmakta olan Macbeth oyunundan söz ediyordu tabii. Bret’in rolü, oyundaki üç cadıdan biriydi. Ama bu adamın küçük bir tiyatro topluluğunda oynanan bir oyundan haberi olmayacağına göre bu espiriyi de anlamamıştı kuşkusuz. Bret ürkek bir gülümsemeyle Akrep’in gözlerine baktı. Bir kez daha yanaklarının kızardığını hissedebiliyordu. Sanki zorlukla soluk alır bir hale gelmişti. “Bir cadı ha!” diye ipek gibi, derinden gelen ses tekrarladı. “Bak buna inanırım işte.” Karanlık bakışlı gözler Bret’in üzerine dikilmişti, gece boyunca gördüklerini daha yakından tetkik etmeye başlamıştı. Bret, bir an kendini onun gözleriyle görmeye çalıştı. Gece gibi siyah saçlarının çevrelediği yüzünde yeşil gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Zarif bedenini saran ince bluzdan firlayacakmış gibi dikilen göğüslerinin üzerinde sanki genç adamın elleri dolaşıyordu. Sinirli bir ifadeyle parmaklarnı boğazına doğru götürdü. “Bir zamanlar cadıları yakarlarmış değilmi? Söyle bana cadı, alevlerden korkuyormusun?” Bret, sanki uykudaymış gibi hissettiklerini bir çırpıda söyleyiverdi:”Uzun zamandan beri düşlerimde beni tehdit eden bir ateş görüyorum ve titreyerek uyanıyorum…” Genç adamın gözleri kısılmıştı ve yüzünde açıkça belli olan bir hoşnutsuzlukla Bret’e bakıyordu. Genç kadının uykulu hali birden kayboldu. Aklını mı kaçırıyorudu yoksa? Bir yabancıya nasıl böyle bir cevap verebilirdi? Bu falcılık maskaralığı gerçekçi kişiliğini etkilemeye başlamıştı herhalde. “Kimsiniz siz? Neden bütün gece boyunca bana bakıyordunuz?” Genç adam üzgün bir ifade ile gülümsedi. Bir an için bu teessüm yüz hatlarını yumuşatmış, şeytansı ifadesi silinmişti. “Bakışlarımı hissettin demek? Ben de gizli gizli baktığımı sanıyordum. Bret de ona gülümsedi. Genç adamın kendini küçümser gibi konuşması içini ısıtmıştı. Onun ne kadar çekici olduğunu farkediyordu. Ama yırtıcı bir hali de vardı. Gözlerinden, kendine duyduğu güven fışkırıyordu adeta. Böyle biriyle konuşmak bile aklının ucundan geçmezdi, ama yinede ilginç bir adamdı. “Falınıza baktırmak için mi geldiniz?” Bret önünde duran listeyi dikkatle izliyormuş gibi yaptı. Adınız ne?” Genç adamın tebessümü solmuştu. “Beynimin içine süzülüp adımı çıkartabilirsin kuşkusuz? Tıpkı şapkadan tavşan çıkarır gibi. Hadi bakalım cadı. Dene bir kez.” “Ben o tür oyunlar yapmam.” Genç adamın kaşları havaya kalktı. “Yaaa! Ne yazık” Küstah şeytan. Bret, bu adamın kesinlikle tipi olmadığına karar vermişti. “Fal baktırmayacaksanız belki Görmeyenler Vakfı’na bir bağışta bulunmak istersiniz?” Genç adam, Bret’i şaşırtarak karşısındaki koltuğa oturdu, kolunu masaya dayadı ve yumruk yaptığı elini açtı. “Memnuniyetle. Ama buradaki herkes gibi ben de karşılığında bir şeyler almalıyım. Hadi bakalım cadı, avucumdakileri söyle, kalbimi aç!” Bret aniden onun eline bakma merakıyla yanıp tutuşmaya başlamıştı. El falından biraz anlardı ve Tarot kartlarıyla da bir aralar uğraşmıştı. Ünlü bir medyumun kızı olup da bir şeyler öğrenmeden büyümesi mümkün müydü? Bu az ilgisi de olmasa kesinilikle Graham’e yardım olsun diye buraya gelmezdi. Hiç kuşkusuz karşısında otran bu küstah ve kendinden emin yabancıyı aldatabilecek kadar fal bilgisi vardı. Üstelik profesyonel bir sanatçı değil miydi? Bu gösteri onun için son derece kolay bir iş olacakti. Peki neden kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu öyleyse? Genç adam avcuna açmış bekliyordu. “Fal baktırmak için önce para canağını mı görmem gerekiyoru yoksa? Diye alayla sordu. Bret’in gözlerinin önüne birden avcunun içine diken batmış olan ormanlar kralının pencesi geldi. Bu karşısına oturan adam da vahşi görünümüne rağmen kalbinin derinlikleri şefkat dolu biriydi ve kendisi gibi onun da yüreği yalnızlık dikenleriyle yaralanmıştı. Oda birden soluklaştı, ışıklar titreşmeye başladı. Herhalde bunlara neden şaraptı. Kendi kendine konuşur gibi,”Adınız Daniel…” diye mırıldandığını duydu.” İlk adınız mı, soyadınız mı bilmiyorumi ama adlarınızdan bir Daniel…” Genç adamın gözleri açıldı, ama hemen tepkisini gizlemek amacıya gözkapaklarını kıstı. “Çok zekisin. Ama insanların beni tanımasına hala neden şaşıyorum bilmem. Beni etkilemek için daha ustaca şeyler yapman gerekir, yeşil gözlüm.” “Yani adınız gerçekten Daniel mi?” Karşısındaki hoşnutsuz bir ifadeyle gülümsedi. “Benimle oyun oynamaya kalkma cadı. Tabii ki Daniel!” “Aman Tanrım. Acaba… Doğru olabilirmiydi? Annesi her zaman derdi ki….. Yooo, olamaz Kendine gel, Bret! Sadece şansın sana yardım etti.” Daniel.. Bu ad hoşuna gitmişti. “Benim adım da Bret.” “Adını çok iyi biliyorum, Bret Carter” “Mrs. Kigsley.” diye Bret hemen düzeltti. Şaşkın gözlerle ona bakıyordu. Carter, geç kızlık soyadıydı ve beş yıldan bu yana da kullanımıyordu. Tiyatro dünyasında da herkes onu Bret Kingsley olarak tanırdı. “Daha önce tanışmış mıydık?” Masanın üzerinde duran elin parmakları biraz kasılmış gibiydi. “Evli misin?” Genç adamın öylesine şaşkın bir hali vardı ki Bret birden ne diyeceğini bilemedi. Ona yalan söylemek istiyordu. Evli olduğuna sanırsa üzerindeki bu cisel baskıyı kaldırabilirdi. Nedn se Daniel’in aşka bir adamın karısına yan gözle bile bakmayacağını issediyorudu. “Dulum. Ama şu anda falına bakıyoruz değil mi? Daniel?” “Ne zamandan beri?” “Ne?” “Ne zamandan beri dulsun;?” “Bret yine şaşırmıştı. Dul olduğunu öğrendiklerinde genellikle, çok üzüldüm, yada vah vah, çokda geçsin…gibi sözler duyardı. Tabii yeni tanıştığı kişilerin gerçekten üzülmediklerinin farkındaydı. Haklıydılar da. Ne kendisini, ne de Arthur’u tanıyorardı. Daniel hiç olmazsa üzülmüş numarası yapmamıştı. “üç yıl oldu,” diye cevap verdi. “Ve hala böyle yaslı bir halin var? Ne bağlılıkmış bu!” Bert, içinde kızgınlık tohumlarının yeşermeye başladığını hissediyorudu. Bu adam nasıl onun üzüntüsüyle alay edebilirdi? Sürekli sevgiyle hatırlanacak birinin yasını tutmanın ne demek olduğunu bilirmiydi acaba? Yeşil gözlerini kaldırıp onun karanlık gözlerine baktı. İki çift göz arasında şimşekler çakıyordu sanki. “Bana bak! Benimle böyle alayla konuşmaya hiç hakkın yok! Eğer el falına baktırmak istiyorsan, ne ala. Ama eğer böyle bir niyetin yoksa bütün geceyi geçirdiğin köşene dönebilirsin!” “Avucumdakileri söyle bana, Bret” Genç kadının kızgınlığı birden bire geçiverdi. Yanaklarına hücum eden kanı hissediyordu. Önünde kapkaranlık, cehennem gibi bir delik görüyordu. En ufak bir hareket yapmaya ve dahası ona dokunmaya korkuyordu. Daniel’in gözleri şimdi siyaha yakın bir renge dönüşmüştü ve hayatında hissetmediği bir güçle Bret’i yönetiyordu. Güçlükle elini uzatıp genç adamın elini tuttu. Bu el sımsıcaktı. Bu sıcaklık ona da geçiyor, güneş ışıkları gibi onu kavuruyordu. Yanaklarının kızardığını fark etmesin isterdi, ama Daniel’in gözleri bir an bile yüzünü bırakmıyordu. Bu karanlık derinliklerde duygularını körelten bir güç vardı sanki. Kimdi bu adam? Gerçek bir medyum muydu. Yoksa başka dünyalardan gelmiş bir büyücü müydü? Bret, soğukkanlılığını korumaya çalışarak gözlerini ondan çekti. Kendini son derece yorugun vebir hayal dünyasında gezer hissediyorudu. Graham’in bu yardım teklifini hi kabul ememeliydi. Şu anda ayağa kalkıp hemen buradan kaçmalıydı. Ama Daniel’in sıcak teni parmaklarının arasındaydı ve bu ele bakmaktan kendini alamıyordu. Bu el çok biçimli, sert ve erkeksiydi. Avuçtaki çizgilerse açıkça okunabiliyordu. “Elin, dört elementin en ihtiraslısı olan ateş tarafından yönetiliyor.” “Ne demeye geliyor bu?” Eğer falı bir şeyler ifade ediyorsa, Daniel duygusal ve içgüdüleriyle haretet eden biri demekti. Sonsuz enerjisiyle hayatı doyasıya yaşıyordu. Ama Bret bunları, Daniel’in gözlerine bakarak da söyleyebilirdi. Bret hiç sesini çıkarmadan genç adamın elini çevirdi ve tırnaklarının şekline baktı. Daha sonra da parmaklarnı tek tek inceledi. Son derece güçlü bir başparmağı vardı ve iyiye işaretti bu. Dünyasal hırslara hükmeden Jüpiter tepesi ise çok gelişmişti. “Eee? Yaşam çizgimde kaç yılım kaldığını mı hesaplamaya çalışıyorsun?” “Henüz çizgilere bakmıyorum. Elin biçimi, parmakların durumu ve birbiriyle olan uyumu ve parmak diplerindeki etli kısımlar da en az çizgiler kadar önemlidir.” “Öyle mi? Peki bu harika işaretler benim hakkımda neler söylüyor sana?” Bu alaylı konuşma Bret’i eğlendirmeye başlamıştı. Kendini tutarak gülmemeye çalıştı. Çünkü Daiel’i kırmak istemiyordu. Sonra birden neden onun kırılmasına bu kadar aldırdığını düşündü. “Dinamik, enerjik ve yaptığın her işte başarılı olma kararlığındasın.Jüpiter’in gücü sendeki lider olma ve yenilikler peşine koşma eğilimini gösteriyor. Hatta diyebilirimki aklına bir şeyi taktınmı sonucu ne olursa olsun onu elde etmeye çalışırsın.” “Doğru. Ama bütün bunları parmağımın altındaki etli kısma bakarak söylediğine inanmam.” Bret omuzlarını hafifce silkerek genç adamın avucunun içindeki ay tepesine dokundu. “Elinin bu kısmı mantığınla içgüdülerinin çarpışmasını gösteriyor. Mantık ve hayal gücü.” Parmaklarının ucunda Daniel’in sıcaklığını hissederek elini gezdirdi. “Bu çizgi hayal gücünün derinliğini gösteri. Jüpiter tepesine doğru uzanan kalp cizgisi de mantiğın simgesidir.” Bret başını kaldırıp onun gözlerinin ta içine baktı. “Bir sürü zıtlıklar var, Daniel! Gerçekten çok ilginç bir el.” Daniel kaşlarını kaldırıp düşünceli bir iafadeyle gülümsedi. Sürekli alay etmesine karşın aklı karışmış gibiydi. Derken baş parmağı Bret’in elinin üzerine doğru kıvrılarak genç kadının elini okşamaya baladı. “Aşk hayatım hakkında bana biraz bilgi ver, cadı.” Bu dokunuş Bret’n kalp atışlarında teklemelere neden olmuştu. Elini hemen çekmesi gerektiğini biliyorudu, ama Daniel’in havasından gelen bir şeyler ona meydan okumasını söylüyordu. Bu yüzden bir kaç dakika önce düşünemeyeceği bir takım tehlikeleri göze almaya cesaret etti. Al renge boyalı tırnaklarını bile bile onun baş parmağının üzerinde gezdirdi ve, “Dünyanın her tütlü zevkini tatmaktan hoşlanan birisin” diye mırıldandı. “Dizginlenemez ihtirasların adamısın. Seks senin için son derece önemli. Ama ateşin en büyük özelliği parlak bir biçimde yanıp geride sadece küller bırakmasıdır.” “Yani sevgililerim dikkatli olmalılar. Bunu mu demek istiyorsun?” “Evet. Ama yerinde olsam bu kadar kendime güvenmezdim. Kalp oyunları önce şaka diye başlayabilir, ama derinlere doğru aktıkça bir gün bu cinsel enerjin tek kişi üzerinde yoğunlaşabilir.” “İşte, ilk kez geleceğimle ilgli bir tahmin! Sanırım güzel bir yabancıyla karşılaşacağım ve delicesine aşık olacağım. Bu aşk da ömür boyu sürecek, değil mi?” Bret bu anda bir medyum olarak değil de bir Shakespeare oyuncusu olarak konuşuyordu ve Daniel’in bunu farketmemesi için dua etti. Ama genç adam kaçırmamıştır. “Kadere iananmayan bir falcı ha? Bak bu çok ilginç işte!” “Ben aslında falcı değilim… Bet bu oyundan artık sıkılmaya başlamıştı. Danel öğrenirse ne oludu sanki? Nasıl olsa eninde sonunda biri öğrenmeyecekmiydi? Elini çekerek. “Ben tiyaro oyuncusuyum” dedi. “Bütün falcılar oyuncu değilmidir, Mrs. Kinsley? Karşına oturan diğer insanlar gibi beni kolaylıkla aldatamazsın.” Bret, onun sözlerini duyunca bir kahkahaattı. Mesleği konusundaki açıksözlüğünün sonucuydu bu. Daniel kendi kararını vermişti bile. “Hayır , Daniel. sen kolaylıkla aldatilabilecek bir değilsin. Çok güçlü öngörülerin var ve zalimce yargılamalar yapıyorusun.. Bazı insanların meziyet olarak kabul ettiği hoşgrü sana göre bir şey değil.” Genç adam, Bret’in gözleriyle karşılaşınca gülümsedi. Bir kez daha bu yapay küstalığın altında çok şeyler gizli olduğu açıka belli olmuştu “Sen de benim güzel cadım, çok iyi bir gözlemcisin. Gerçekten de kendi görüşlerime inanırım, çabucak yargılarım ve hiç hoşgörüm yoktur. Ayrıca küstah ve sinirliyimdir. Ama çok iyi yönlerim de vardır.” “Hatalarını kabullenme de en az bir tane iyi yönün olduğunu gösterir zaten.” “Sonra, dürüst ve sadık bir insanım. Biriyle arkadaş olum mu, bu bağ hayat boyu sürer.” “Ya düşman olduğunda?” Daniel’in gözlerinde ani şimşekler çakmıştı. “Sevgililerim gibi düşmanlarımında dikkatli olmaları gerekiyor. Yıllar boyunca izlerini sürer ve sonunda yakalamyı başarırım.” Bret elinde olamadan titredi. Buna inanırdı işe! “Geleceğim hakkında konuşmaktan kaçınıyorsun. Birde ben deneyeyim istersen. Bu partiden siyah saçlı giz dolu ve son derece güzel bir dişiyle çıkacağım. Bu güzel cadıya öylesine tutulacağım ki onun hakkındaki bazı tasarılarımı bile unutacağım.” Bret gözlerini ondan kaçırmak istiyor, ama büyülenmiş gibi bakıyordu. “Ama yine de görevlerimi iyi bilirim. Büyücülüğün yeşermesine izin vermem. Bütün u tutkuya karşın onun büyülerini bozacağım.” Bret’in bütün gece hissettiği tehlike duygusu şimdi iyice kendini belli ediyordu. Titreyerek, “Kimsin sen?” diye sorudu. “Sen bir cadısın, Bret, Ben de cadı avcısı Daniel David Haggrty’im. Bu yaptığın hokus pokusların hiç bir değeri olmadığını açıklayacağım. Seni halkın gözünde rezil ettikten sonra cayır cayır yakacağım, Bret Carter Kingsey!”

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir