Imam-i Gazali – Kalplerin Kesfi

Allah (C.C.)’a hamdü senâ, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimize, Âl ve Ashâbına Salâtü selâm olsun. Mükâşefetül Kulûb mevzuu i’tîbariyle tasavvufî bir eserdir. Mahiy-yet i’tibariyle kalbleri hassas bir İslâmi hayata sevketmeyi, oraya saf bir İslâmı hayatı dercetmeyi istihdaf eden bir eserdir. Başka bir tabirle anlatmak gerekirse Mükaşefetü’l Kulûb bir «Kalbleri ihyâ» kitabıdır. Durumlarını tesbit ve keşfedip aralıyarak, ortaya çıkararak ıslâha çalış-mayı öğreten bir eserdir. Esasen tasavvuf denince de akla ilk gelen, erbabınca, bu ma’nâ olur. Tasavvuf kalb ile meşgul olan bir ilimdir. Ma’lûmdur ki, kalb nasıl olursa dış a’zâ ve yaşayış da ona uygun bir manzara arzeder. Allah Teâlânın, her kulun kalbini günde bir kaç kere kontrol ettiği hadisinin manâsına i’tibarla tasavvufta amellerin zuhur mahalli olan kalb ele alınmıştır. Bu her İslâm âliminin, Hakka ubâdiyyete kendini adamış her âbid ve zâhidin başta ya da sonda yaşadıkları bir hayat tarzıdır. Cenâb-ı Hakkın her gün ziyaret ettiği kalb hiç şüphesiz ki temiz olmaya lâyıktır. Çünkü bu kulun, Rabbına karşı (kölenin efen-disine misali) bir edeb kaidesidir. Edebi olmayan bir kulun Rabbı yanın-da i-‘tibarı olmaz. Halbuki bir köle için gaye ,efendisinin teveccühünü kazanmasıdır. Kulun saadet ve huzuru da buna bağlıdır. Bu bakımdan kalb, kalblerin keşfi ve hallerinin bilinmesi (Mükâşefetü’l-Kulûb) gayet mühimdir. İmâm-ı Gazâli ve benzeri âlimler bugün semeresine her zaman-kinden fazla muhtaç olduğumuz kalb ile ilgili böyle bir çalışmayı asır-larca önce yapmışlar ve bu sahada eserler yazmışlardır. Ancak bu gibi âlimler böyle eserleri yazmadan önce ya da yazarlarken mevzuu bahs olan tasavvufi hayatı yaşamışlardır. İmâm-ı Gazâli bu zatların başla-rında gelir. Eserleri diğer tasavvuf erbâbına nazaran kuvvetli bir İslâm kültürünü ihtiva eder. O her tasavvufi mevzûu İslâmın başlıca kültürü olan Âyet ve hadislerle ele almıştır. Âyet ve hadise uyacak tarzda işle-miştir. Mes’eleyi İslâm kültürü ile bağdaştırmıştır. Bu bakımdan o, ilim adamları arasında diğer mevzularda olduğu gibi bu mevzuda da güven ve i’tibarca başta gelir. Okuyucu halk için de bu böyledir. Denebilir ki: Eserleri en dikkatli, en çok okunan bir İslâm âlimidir. İmâm-i Gazâlinin her eseri hemen hemen aynı kıymeti hâizdir. O bu sahadaki her eserini ilmî bir otorite ve tasavvufî bir sâfiyetle yazmıştır. En büyük eserlerinde küçüklerinin ve en küçük eserlerinde de büyük-lerinin hulâsasını bulmak mümkündür Eserlerindeki her mevzuu ben-zerlerinden daha güzel şekilde işlemiştir. Bütün bunlar da üstün bir zekâ, yüksek bir İslâm kültürü, derin bir tasavvuf ve temiz bir İslâmi ya-şayıştan ileri gelmiştir. H. 450/505 – M. 1058/1111 tarihleri arasında Horasan’ın (İran) Tûs kasabasının Gazâl Köyünde doğup yine aynı yerde vefat eden Huccetül İsiâm İmâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b.muhammed ei-Ga-zâli (Rahmetullâhi Aleyh) nin ikiyüz civarında eseri bulunduğu kaynak-larda zikredilmektedir. Takdim ettiğimiz «Mükâşefetü’l Kulûb» Onun yukarıda arzettiğimiz kıymetli eserlerinden biridir. Başta da ifade ettiğimiz gibi (Mükâşefetü’l-kulûb): Kalbin iyi ve kötü durumlarını açıklayıp bunlara karşı alınacak tedbirleri, çareleri bildirip bir Müslümanın nasıl bir hayata sahip olması gerektiğini anlat-maktadır. Merhumun her eseri gibi bu eserinin de dikkatli okunarak ona göre yaşayışı tanzim etmek gerekir. Tevfik ve hidâyet Allahtandır. Çelik yayınevi 28 C. Evvel 1400 (14 Nisan 1980) 1. ALLAH KORKUSU Maneviyat Peygamber’imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: «-Ulu Allah (C.C.), kanatlarının biri doğuya, öbürü batıya uza-nan ve ayaklan yedinci kat yere inen bir kuş yarattı. Kuşun üzerinde bütün varlıkların sayısı kadar tüy vardır. Ümmetimden kadın – erkek herhangi bir kimse bana selât-ü selâm getirdiği zaman ulu Allah bu kuşa, Arş’ın altında bulunan nurdan bir denize dalmasını emreder. Kuş denize dalıp çıkarak kanatlarını silke-leyince her tüyünden bir damla akar. Ulu Allah akan her damladan, üzerime kıyamete kadar selât-ü selâm getiren kul hesabına istiğfar edecek bir melek yaratır.» Ehl-i Hikmet’ten biri şöyle der: «Vücudun selâmeti az yemekte, ruhun selâmeti az günah işlemekte ve dinin selâmeti de varlıkların en hayırlısına (Peygamber’imize) selât-ü se-lâm getirmektedir.» Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki: «— Ey iman edenler! Allah’dan korkunuz ve O’na itaat ediniz ve her-kes yarını için (kıyamet gününe ne amel işlediğine) baksın (yani sadaka verin ve Allah’ın emrine uygun ameller işleyin ki, Kıyamet günü sevabını bulasınız) Allah’dan korkunuz, çünkü O, (iyilik olsun, kötülük olsun) yap-tığınız her hareketten haberdardır» (1). Çünkü Kıyamet günü melekler, gökler, yeryüzü, gece, gündüz, iyilik olsun, kötülük olsun insanoğlunun işlediği her şeye şahitlik edecekler-dir. Hatta vücudun azaları bile insanoğluna karşı şahit tutulacaktır. Yeryüzü, günah işlemekten sakınarak iyiliğe koşan (zahid) ve mü-min kulun lehine şahitlik ederek «bu adam üzerimde namaz kıldı, oruç tuttu, hacca gitti, cihad etti» diyecek, günahtan sakınarak iyiliğe koşan mümin kul da bu şahitliğe sevinecektir. Buna karşılık ayni yeryüzü, kâfir ve günahkârların aleyhinde de şa-hitlik ederek «bu adam üzerimde Allah’a şirk koştu, zina işledi, içki içti, haram yedi» diyecektir. Merhametlilerin en merhametlisi olan ulu Allah (C.C) kâfir ve günahkârları inceden inceye sorguya çekerse vay hal-lerine! Mümin, vücudunun bütün âzaları ile Allah’dan korkandır. Nitekim büyük ahlâk ve fıkıh bilgini Ebu Leys es-Semerkandî der ki: — Allah korkusunun, yedi alâmeti vardır: ,— Birinci alâmet dil’de belirir: Allah korkusu taşıyan kul dilini ya-landan, dedikodudan, koğuculuktan, iftiradan ve boş konuşmaktan alı-kor, bunlar yerine onu zikirle, Kur’an okumakla ve ilmî konuşmalarla meşgûl eder. İkinci alâmet kalbde belirir: Allah korkusu taşıyan kul başkalarına karşı kalbinde düşmanlık, iftira ve kıskançlık barındırmaz. Çünkü kıs-kançlık iyilikleri mahveder. Nitekim Peygamber’imiz (S.A.S.) şöyle bu-yurur: <<— Ateş odunu nasıl yerse (yakarsa) kıskançlık da iyilikleri öyle yer» (yok eder) Bilesin ki, kıskançlık, kalb hastalıklarının başlıcalarından biridir ve bu hastalıklar da ancak ilimle ve iyi ameller işleyerek tedavi edilebilir. Üçüncü alâmet göz’de belirir: Allah korkusu taşıyan kul, haram yiyeceğe, haram içeceğe, haram giyeceğe… (kısacası) haram olan hiç bir şeye bakmaz. Dünyaya aç ve muhteris gözlerle değil, ibret almak amacı ile bakar. Helâl olmayan şeylerden bakışlarını uzak tutar. Nitekim Peygamber’imiz (S.A.S.) şöyle buyurur: «—Kim gözünü haramla doldurursa Allah da onun gözünü kıyamet günü ateşle doldurur.» Dördüncü alâmet karın’da belirir: Allah korkusu taşıyan kul, karnına haram lokma sokmaz, çünkü haram lokma yemek ağır günahlardan biri-dir. Nitekim Peygamber’imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor: — insanoğlunun karnına haram bir lokma inince, lokma midesinde kaldığı sürece yerde ve göklerdeki melekler tekrar tekrar üzerine lânet yağdırırlar O lokmayı hazmederken öldüğü takdirde varacağı yer ce-hennemdir.» Beşinci alâmet eller’de belirir: Allah korkusu taşıyan kimse, ellerini harama değil. Allah’ın rızasına uygun şeylere doğru uzatır. Nitekim sa-habîlerden Kâ’b’ul Ahbar’ın (R.A.) şöyle dediği rivayet edilir: <<— Ulu Allah; .her bir bölümü yetmiş bin gözlü yetmiş bin bölümü olan yakuttan yapılma bir köşk yaratmıştır. Kıyamet günü bu köşke ancak önlerine çıkan haram şeylerden Allah korkusu ile uzak duranlar girebileceklerdir.» Altıncı alâmet ayaklarda belirir: Allah korkusu taşıyan kimse, günah işlemeye değil, Allah’ın emrine uygun ve O’nun rızasını kazandıracak işlere doğru yürür, alimlerle ve iyi amel işleyenlerle buluşmak gayesi ile adım atar. Yedinci alâmet Amel’de belirir: Allah korkusu taşıyan kimse ibade-tini sırf Allah rızası için yapar, riyadan ve münafıklıktan kaçınır, böyle-likle Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden biri olur: «— Rabb’ının katında Ahiret, günahlardan korkanlar İçindir (2). Böyleleri için Ulu Allah başka bir ayette şöyle buyurur: <<— Günahlardan sakınanlar, hiç şüphesiz, cennetlerde ve pınar-lar(ının başların) dadırlar» (3). Boşka bir âyette de şöyle buyuruluyor: «— Günahlardan sakınanlar cennet ve nimetler içindedirler» (4), Diğer bir âyette de şöyle buyurulur; «— Günahlardan sakınanlar emin bir makamdadırlar» (5). Bu âyetlere bakınca Ulu Allah’ın neredeyse «bu kimseler. Kıyamet günü cehennemden kurtulurlar» diye buyurduğu görülür. Müminin korku ile ümit arasında bulunması gerekir. Buna göre bir yandan ümit kesmeksizin Allah’ın rahmetini beklerken diğer yandan ibadet hali içinde çirkin hareketlerden vazgeçerek Allah’a tevbe eder. Nitekim ulu Allah (C.C.) şöyle buyurur: «—Sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin» (5). — HİKÂYE — Hz. Davud —-Allah’ın selâmı üzerine olsun— kürsü üzerine oturmuş, Zebûr okurken gözleri yerde sürünen kırmızı bir kurda ilişir ve içinden «Acaba Allah’ın bu kurdu yaratmaktan muradı, ne ola ki» diye düşünür. Bunun üzerine Allah’ın izni ile dile gelen kurt O’na şöyle der. «Ey Allahın Resulü! Her gün, gündüzleri bin kere — Subhanellahi velhamdülillâhi ve lâilâhe illellahu vellahu ekber (Alah’ı noksanlıkların her türlüsünden ten- zih ederim, hamd O’na mahsustur, O’ndan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür)» demeyi, Allah bana ilham etti. Geceleri ise yine bin kere — Ellahumme salli alâ seyyidina Muhammedininnebiyyil ümmiyyi ve alâ alihi ve sahbihi ve sellem (Allah’ım! Okuma-yazmasız Peygamberin olan Mu-hammed’e, O’nun soyundan gelenlere ve O’nun sahabilerine rahmet ve selâm ihsan eyle) dememi ilham etti. Sen zikrederken neler söylüyorsan bana da bildir de istifade edeyim,» Bu sözleri işiten Hz. Davud (A.S.) kırmızı kurdu küçümsediğine piş-man olur, Allah’dan korkarak O’na tevbe eder ve dergâhına sığınır. Hz. İbrahim (AS.) işlediği bir günahı hatırlayınca baygınlık geçirir ve kalbinin çarpıntısı (neredeyse) bir mil uzaklıktan duyulurdu. Allah’ın emri ile bir gün kendisine Cebrail (A.S.) gelir ve der ki, «Allah sana selâm ediyor ve — dostundan korkan bir dost gördün mü— diye soruyor. Hz. İbrahim (A.S.) Cebrail’e şöyle cevap verir; «Ey Cebrail! Kusurum aklıma gelince ve cezasını da düşününce dostluğumu unutuyorum.» İşte peygamberlerin, velilerin ve salihlerin tutumu budur. Ötesini var sen düşün.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir