RA: Sizi, Sonsuz Yaratan’ın sevgi ve ışığı ile selâmlarım. Şimdi sizinle iletişim kuruyorum. SORU: Bu celseyle birlikte RA BİLGİLERİ’nin ikinci kitabına başlıyoruz. Bu kitap varoluşumuzun en önemli yönü olduğunu kabul ettiğimiz kavram üzerinde duracak. Sanırım, bu ikinci kitap birinciden çok daha zor bir çalışma olacak. Biz geçici olmayan şeyler üzerinde durmak istiyoruz ve sorgucu olarak da ben bazen zorlanabilirim. Böyle zorlandığım zamanlarda, aslında sormak istediğim soruyu tam şekillendiremediğim için, geçici olarak diğer konulardaki sorulara geçebilirim. Bunun için şimdiden sizden özür diliyorum. Konudan sapmamak için elimden geleni yapacağım ve eğer önemsiz şeylere sapmışsam, bunları, kitabı toparlarken metinden çıkaracağım. Şöyle söyleyerek başlayacağım: Bu yoğunluk derecesinde bulunan bizler, genellikle herhangi gelip geçici bir durum ya da faaliyete, bunun tekâmülümüz için ne değeri olacağını ya da ne şekilde kullanılabileceğini pek düşünmeden zihnimizi odaklarız. Hepimizin vazgeçilmez birer parçası olduğumuz yaratılışın özünü idrak etmek ve tekâmül etmek açısından bakmayız olaylara. Ben de, bizim yaratılıştaki yerimizi ana hatlarıyla saptamak ve buradan giderek, bizim gerçek olarak kabul ettiğimiz şeye daha yüksek bilgiler ışığında bir kez daha bakmak istiyorum. Bunu deneyeceğim. Bunun, bizim tekâmül sürecine daha etkili bir biçimde katılabilmemize olanak sağlayacağını umuyoruz. Önce kullanmakta olduğumuz ama büyük olasılıkla tam olarak anlamadığımız -belki de anlayamayacağımız- sözcüklerin tanımlanmasıyla başlamak isterim. İlk önce kullandığımız iki sözcük “sonsuz zekâ” (ya da zeki sonsuzluk) olduğu için, bu sözcüklerin her birini ve bunların meydana getirdiği birleşimi tarif etmenizi rica ediyorum. “Sonsuz zekâ” (ya da zeki sonsuzluk) da kullandığınız anlamıyla zeki sözcüğünü tarif eder misiniz? RA: Sizin dilinizle, yani titreşimsel ses bileşimlerinin kullanılmasıyla, bilinçli düşüncenin doğası ancak yaklaşık olarak ifade edilebilir. Bu idrake sözcüklerle ancak yaklaşılabilir. İdraklerle sözcükler aynı şeyler değildir, onun için de tanımlamaya çalışmak sizin için oldukça sinir bozucu olacak. Yine de size, kullandığınız sözcüklerin sınırları içinde yardımcı olmaktan mutlu olacağız. 7 CELSE 27 – 21 Şubat 1981 “Zeki”yi “sonsuzluk”tan ayrı olarak tanımlamak zordur, çünkü bu iki sözcük birlikte bir kavramı oluşturur. Yine de size yardım etmeyi deneyeceğiz. SORU: Bölmek gerekmez. Sadece sonsuz zekâ’nın (zeki sonsuzluğun) tarifini yapmanız yeterli olacaktır. RA: Şimdi çok daha basit ve daha az karışık oldu. Birlik vardır. Var olan tek şey “birlik”dir. Birliğin potansiyeli ve devinimi vardır. Potansiyel sonsuz zekâdır. Bu potansiyel kullanıldığı zaman “iş” doğar. Bu iş’e biz zeki enerji deriz. Bu iş’in nasıl bir şey olacağı özgür irade sapmasına bağlıdır. Bu sapma ise birliğin (ya da her şeyin) potansiyelinin devimsel (kinetik) odağına ait belirli bir zeki enerjinin doğasında bulunur. SORU: İş kavramını biraz genişletmek istiyorum. Newton fiziğinde iş, kuvvet ile katedilen yolun bir ürünüdür. Ama sizin söylediğiniz “iş”in çok daha geniş kapsamlı bir terim olduğunu, büyük olasılıkla da bir bilinç çalışması olduğunu düşünüyorum. Doğru mu? RA: Biz bu terimi evrensel uygulamasına uygun olarak kullandık. Sonsuz zekânın bir ritmi ya da akış şekli vardır. Sizin düşünebileceğiniz ve anlayabileceğiniz şekliyle bu, merkezdeki güneşten başlayan bir çeşit dev yürek atışına benzer; bu akış kutbiyetsiz, sonsuz bir varoluş gelgiti olarak kaçınılmazdır; muazzam ve sessiz, dışarı doğru, yürek gibi atar, atar, dışarıda ve içeride odaklanır, ta bütün odaklanmalar tamamlanana kadar bu sürer gider. Sonra odakların zekâsı ya da bilinci öyle bir noktaya erişir ki, artık onların ruhsal doğası ya da kütlesi onları içeriye dönmeye çağırır. İçeriye, içeriye dönerler, ta hepsi tekrar birleşip bir oluncaya kadar… Bu sizin söz ettiğiniz gerçeğin ritmidir. SORU: Burada önemli bir nokta ortaya çıkmış bulunuyor: Sonsuz zekâda kutuplaşmamış iş bulunuyor, ya da potansiyel bir farkın var olması şart değil. Doğru mu? RA: Birlik’te fark olmaz, ne potansiyel ne de devimsel. Sonsuz zekânın temel ritimlerinde hiçbir sapma yoktur. Bu ritimler bir esrar perdesine bürünmüşlerdir, çünkü onlar Var’lığın kendisidirler. Bununla birlikte, bu saptırılmamış birlik’te, zeki enerjiyle ilgili bir potansiyel görünür. Bu açıdan, terimi bir çeşit iki-yönlü olarak görebilirsiniz. Bir yönüyle bu terim Var’lığı, “saptırılmamış birlik”, “herhangi devimsel ya da potansiyel yönü olmayan” diye tanımlıyor. Ama öteki uygulamasında -ki biz bunu 8 CELSE 27 – 21 Şubat 1981 başka terim bulunmadığı için aynen uyguluyoruz- terimi, zeki enerji dediğimiz ve enerji odaklarının (ya da odaklaşmış enerjilerin) kendisinden güç aldığı muazzam potansiyel için de kullanıyoruz. SORU: Sonsuz zekânın ilk sapmasının özgür irade sapması olduğu anlaşılıyor. Bu sapmayı tarif edebilir misiniz? RA: Bir’in Yasası’nın bu sapmasında, Yaratan’ın Kendisini tanıyacağı (bileceği) bildiriliyor. SORU: O zaman ben şöyle yorumlamakta haklı mıyım: Bu “bilme”yi gerçekleştirecek yollarla ilgili olarak Yaratan, mutlak seçim özgürlüğü bahşediyor. Doğru mu? RA: Tamamen doğrudur. SORU: O halde Bir’in Yasası’nın bu ilk sapmasının Sonsuz Zekâ Yasası olduğunu ve yaratılışın tüm deneyimlerini oluşturan diğer bütün sapmaların bu noktadan kaynaklandıklarını kabul ediyorum. Doğru mu? RA: Hem doğru hem de değil. Sizin illüzyonunuzda (madde aleminizde) bütün deneyimler Özgür İrade Yasası’ndan ya da Karışıklık Yolu’ndan kaynaklanırlar. SORU: Bunun üzerinde düşündükten sonra gelecek celsede yeniden sorular sormam gerekecek. Onun için şimdi, sizin verdiğiniz bilgiye göre, ikinci sapma olan Sevgi sapmasına geçiyorum. Sevgiyi, ikinci sapma olması açısından tanımlamanızı rica ediyorum. RA: Bunu tanımlamak için, arkasındaki sonsuz zekâyı ya da birliği veya – ilk sapma olan özgür irade sapmasıyla-Tek Yaratan’ı bir arada göz önüne almak gerekir. O zaman Sevgi terimini bir odak olarak, işe koyulma seçimi olarak, zeki enerjinin, sonsuz zekânın potansiyelinden – filan şekilde- oluşmasına neden olan son derece yüksek bir enerji çeşidi olarak görmek mümkün olur. Bazılarınız bunu bir faaliyet değil de bir nesne (hedef) olarak görebilirler ve bütün Sevgiler’in kendisinden çıktığı Birlik ya da Bir’lik yerine, bu son derece güçlü enerji odağına, sanki Yaratan’mış gibi tapınabilirler. SORU: Sevginin, titreşim adı verebileceğimiz bir tezahürü var mıdır? RA: Burada yine dil açısından (anlamsal) zorlukla karşılaştık. Sevginin ya da idrakin titreşimi ya da yoğunluk derecesi dediğimizde, bu terimi ikinci sapma olan Sevgi yerine kullanmamak gerekir. Sevgi sapması, 9 CELSE 27 – 21 Şubat 1981 sonsuz zekâyı kullanarak çeşitli varlıkların (şeylerin) yaratılmasında, büyük faaliyete geçirici ve en temel birlikte-Yaratan’dır; halbuki sevgi titreşimi, “sevmek” adı verilen faaliyeti yapmayı öğrenmiş olanların, bunu belirgin bir çarpıtma olmadan yapabilecekleri ve bundan sonra da ışık ya da bilgeliğin yollarını arayacakları yoğunluk derecesidir (dördüncü yoğunluk derecesi). Böylece, titreşimsel olarak, sevgi -birliğin kendi özgür iradesini kullanarak yaptığı faaliyeti olarak- ışığa katılır. Sevgi ışığı kullanır ve ışığı kendi sapmaları içinde yönetebilme gücüne sahiptir. Böylece, titreşimsel bileşimler yaratılışı tersine çevirerek Bir’liğe geri dönerler, ve bunun için de büyük bir kalp atışının özelliğine benzer bir ritim gösterirler. Böyle bir benzetme yapabiliriz. SORU: Dewey Larson’un fiziğinden aldığım bir ibareyi tekrarlayacağım. Bu fizik kuramının açıklamaya çalıştığımız şeye yakın mı uzak mı olduğunu tam olarak bilemiyorum. Larson’a göre her şey devinimden meydana gelir ki biz buna titreşim diyebiliriz. Ve bu titreşim saf titreşimdir, hiçbir yönüyle maddesel bir şey olmadığı gibi şekli ya da yoğunluğu da yoktur. Bu titreşimin ilk ürünü de bizim foton adını verdiğimiz ışık parçacığıdır. Bu fiziksel çözümle (açıklamayla) sevgi ve ışık kavramı arasında bir benzetme yapmaya çalışıyorum. Bu dediklerim Sevgi’nin ışığı yaratması kavramına yakın mıdır? RA: Evet. SORU: O halde bu kavramı biraz daha genişleteyim: Sevgi’ nin çeşitli frekanslarda ortaya çıkabilen sonsuz titreşimleri olduğunu kabul ediyorum. Yine, bu titreşimlerin tek bir ana frekanstan başladıklarını kabul ediyorum. Bunun bir anlamı var mı? RA: İlk hareket ettiricilere (ana kuvvetlere) Sevgi adını veriyorsanız, her Sevgi tek ve aynı frekanstan gelir. Bu frekans ise birliktir. Biz bunu bir frekanstan çok bir güce benzetiriz, bu güç sonsuzdur; sonlu nitelikler ise bu (sevgi denen) aslî devinimin doğasına uygun olarak yine kendisince seçilmiştir. SORU: O halde, saf devinimden ibaret olan bu titreşime saf sevgi denir; o henüz herhangi bir illüzyon yoğunluğu çeşidini (herhangi bir yoğunluk derecesini) oluşturacak şekilde yoğunlaşmamıştır. Sevgi daha sonra, bu titreşim süreci yoluyla foton dediğimiz şeyi yaratır ki bu da ışığın ana parçacığı, yapı taşıdır. Foton ise daha sonra, kendisine titreşimler ve dönme hareketinin eklenmesiyle, bizim deneyimlediğimiz yoğunluk derecelerine ait parçacıklar halinde yoğunlaşır. Dediğim doğru mudur? 10 CELSE 27 – 21 Şubat 1981 RA: Evet, doğrudur. SORU: Daha sonra yoğunluk derecelerini şekillendiren ışık, bizim renk dediğimiz özelliği kazanır. Renk yedi bölüme ayrılır. Renklerin bu sıralanışı için özel bir neden ya da açıklama bulunup bulunmadığını söyleyebilir misiniz? RA: Bu soru, bu celsenin son sorusu olsun, çünkü medyumun yaşam enerjisi azalmıştır. Şimdi kısaca yanıt vereceğiz. Daha sonraki celselerde yine sorabilirsiniz. Evreninizin titreşimsel modeli, Sevgi’nin, ilk malzeme olan ışık üzerinde odaklanmasıyla meydana gelmiştir; Sevgi, Kendini tanımak ve bilmek amacıyla belli illüzyon ya da yoğunluk dereceleri modeli yaratmak için zeki enerjisini kullanır. Bunun için de, sizin deyiminizle renkler, Sevgi’nin isteğine bağlı olarak, tezahürlerine uygun olan şekilde, düz, dar ve gerektiği gibidirler (Bir ışın demetini andıran doğru, düz ve dar bantlardır). Sorularınıza yanıt vererek sizlerle paylaşmaktan mutlu olacağımız daha başka bilgiler de var. Ama medyumu güçsüz bırakmak istemiyoruz. Sizi, Sonsuz Yaratan’ın sevgi ve ışığıyla ile terk ediyoruz. O’nun gücü ve huzuru ile mutlu olun. Adonai.

Elkins, Rueckert, McCarty – Ra Bilgileri 2
PDF Kitap İndir |